“İşsizler Ordusu”
İşsizler kapitalist sistemin üretim sürecinden dışladığı, bir kesimini iş bulma döngüsü içinde tuttuğu toplumsal kesimdir. Sermaye ve iktidarın açlıkla “terbiye” ettiği ve sokağa bıraktığı işsizler toplumsal patlamaların ve isyanların en önemli dinamiklerinden biridir.
İşsizliğin Yarattığı Psikoloji
İşsizler istihdamdaki nüfusun üçte birini oluşturmaktadır. 8,5-9 milyonu bulan mevcudu ile önemli bir toplumsal kesimdir. İşsizler aileleriyle birlikte düşünüldüğünde en az 25-27 milyon insan işsizlikten doğrudan etkilenmektedir. Sermaye ve iktidarı artık değeri daha fazla büyütüp karlarını katlamak için nüfusun üçte birinden fazlasını gözden çıkarmaktan çekinmez. İşsizlerin yalnızca çalışma hakkı gasp edilmez, aileleri ile birlikte yaşama hakkı gasp edilir. Açlık ve işsizlik psikolojik sorunlarla karşı karşıya getirir.
İşten atılan işçiyi, okuyup da iş bulamayan işsizi psikolojik sorunlarda bekler. İşsiz çalışmadığı, gelir elde edemediği için kendini değersiz biri olarak görmeye başlar, onuru kırılmış hisseder; itibar zedelenmesi yaşar. Başkalarına yük olduğunu düşünerek kendini fazlalık olarak görmeye kadar uzanan bir psikolojik süreç yaşar. İşsizlerin önemli bir bölümü bu tür sorunlarla yüz yüze gelir. Toplumsal bir sorun olarak toplumun önemli bir kesimini içine alır.. “…İşsizlik olgusunun bireyi ve toplumu olumsuz etkileyen sosyal yönü kendini göstermiş olur. İşsizlik bireyde vasıf ve yetenek kaybı, sosyal dışlanma, aile ilişkilerinde sorunlar, toplumsal değerlerde yozlaşma gibi bir dizi psikolojik ve sosyal problem kendini dışa vurmaktadır.”(1) İşsizliğin işsizlerde yarattığı travmanın boyutları sanıldığından daha büyüktür.
Açlığın, işsizliğin pençesinde kıvranan iş gücünü satmak isteyip de satamayan işsizlerin bir bölümü çaresizlik içinde kapitalist sistemin açlara ve işsizlere yaşattığı tablonun çıplak halini sunuyor. “Artık dayanacak gücümüz kalmadı, iş bulamadım, ben ve kardeşlerim daha fazla açlık çekmenin ve sefil olmasın diye kardeşlerimin yaşamına son verdikten sonra kendi yaşamına son veriyorum.” diye yazıyordu kardeşlerin en büyüğü. Dört kardeş siyanür alarak yaşamına son vermişti. Bunu başka aile intiharları izledi 2020 yılında. İktidar toplu intiharların önüne geçmek için açlık, sefalet ve işsizliği önleyecek politikaları hayata geçirmek yerine siyanürün satışını zorlaştırmakta buldu. Milyonlarca çalışanın işsiz kalması, yaşamını sürdürecek gelirden yoksun kalması, sefaletin pençesinde kıvranması patronları ve sermaye iktidarını ilgilendirmiyordu. Her yıl onlarca işsiz sermaye sınıfının daha ucuz iş gücü, daha fazla artık değer elde etmesi uğruna intihara sürükleniyor. 2013 yılında en az 15 işçi işsiz kalmaktan, ağır iş kollarından ve yaşamını sürdürecek ücret düzeyinden yoksun olmaktan dolayı intihar etti. 2014 de 25, 2015 de 59, 2016 da 90, 2017 de 89, 2018 de 73 işçi/işsiz yaşamına son verdi. 2002-2018 yılları arasında AKP iktidarı döneminde 4.481 işçi, işsiz ve emekçi geçim zorluğundan dolayı bu düzeyde yaşama umudunu yitirdiği ve çözüm üretemediği için yaşamına son verdi.(2) Neo liberal sistem işsizliği devasa boyutlarda büyüterek, herhangi bir gelirden yoksun bırakarak, çaresizlik içinde tutarak intihara sürüklüyor.
İşsizi İntihara sürükleyen esas olarak ekonomik nedendir. Yaşamını sürdürecek çalışma hakkını kaybetmesi, gelirden yoksun kalması bunun sonucunda yaşadığı psikolojik, sosyolojik sorunlar bir kurtuluş yolu olarak intiharı seçmesine yol açıyor. Kapitalist, işsizlerin çaresizliğini de kullanır.
İşçi ve İşsizin Sınıfsal Çıkarları Aynıdır
İşten atılmış işçiyle henüz atılmamış işçi arasında doğrudan diyalektik bir ilişki vardır. Bu ters yönlü ilişkinin kapitalist lehine işleyen boyutu işsizler üzerinden işçiler üzerinde baskılama oluşturmaktadır. Baskılama yoluyla patron işçiler üzerinde bir korku iklimi yaratır. Patron işçilere istediği ücret ve koşullarda çalışmadıkları takdirde yüz binlerce işsizin daha düşük ücrete ve güvencesiz çalıştırabileceği mesajı vererek işçiler üzerinde metazori yollarla rıza üretir. İşçi işini kaybetmektense daha düşük ücrete ve bazı önemli sosyal haklarından vazgeçmeye razı olur. Bugün işçilerin geçmiş yıllara göre büyük bir gelir kaybı yaşamasının, sendika ve sosyal haklarının önemli sayılabilecek bölümünü kaybetmesinin nedeni bu baskılamadır. İşsizler patronun işçiler üzerindeki kamçısıdır.
İşçi lehine işleyen boyutu ise; işçi ve işsiz arasında sınıfsal çıkarlardan kaynaklı bağdır. Bu bağ işçi ve işsizin ‘kader birliği’ içinde olmasıdır. Ancak bu ya sınıf bilincine ya iyi kötü bir örgütlenmeye ya da sınıfsal güdülere sahip olmasına dayanır. İşçiler işsizlerin mücadelesini, taleplerini sahiplendiği, kavgasını verdiği ölçüde işsizliğin daha büyük seviyelere taşınmasını engelleyecek, işçi kolayca işini kaybetmeyecektir. Keza işsizler de grev, eylem kırıcı olarak işe girmeyi kabul etmeyerek işçi ve işsiz arasındaki dayanışmayı / çıkar birliğini güçlendirebilir. İşçi sınıfının mücadelesi kapitalistlerin pervasız saldırılarının bir bölümünü engellediği gibi kapitalistler de kendi çıkarları gereği işsizlerin iş umudunu bir bütün olarak sürdürmez.
İşsizler Potansiyel İşçidir
İşsizliği mutlak ve göreli olarak ikiye ayırmak gerekir.
Mutlak İşsizlik, iş bulma umudunu yitirmiş, iş aramaktan vazgeçmiş artık iş bulma olanağı olmayan kesimlerin durumudur.
Göreli işsizlik kategorisindeki işsizler de kısa süreli işsiz kalanlar (6 aya kadar) ve uzun süreli işsiz kalanlar (6 ay ve üstü) olarak ayrılabilir. İşsizler potansiyel işsizdir aynı zamanda. Tekrar iş bulma döngüsünde bulunan işsiz kesim iş yerlerinde, fabrikalarda örgütlenmek isteyen öncünün de özel olarak ilgi alanında olması gereken kesimdir.
İşsiz kalan işçilerin tekrar iş bulma olanakları ekonomik canlanma, yükseliş dönemlerinde daha erken iş bulma olanaklarına sahip olabilirler. Bazen ekonomik büyüme oranları yükseldiği halde işsizlerin işe dönme / iş bulma döngüsünde fazla bir hareketlilik olmayabilir.
1988-2009 arası yıllarda toplam işsizler içinde bir yıldan fazla daha uzun süre işsiz kalsa da tekrar iş bulabildiklerini gösteriyor. Yine her 1000 açık işsizden 6-12 ay arasında işsiz kalanların sayısı Ocak 2010’da 630, Şubat’ta 695, Mart’ta 765, Nisan’da 680, Mayıs’ta 605 ve Haziran’da 495 civarındadır. (4) Bir süreç 2008-’9 krizinin etkilerinin devam ettiği süreçtir. 6 ayın ortalaması 665’tir. Kısaca bin işsizden ortalama 665’i 6 ayla 1 yıl arasında işsiz kaldıktan sonra iş bulabildiklerini gösteriyor. Bu ortalamanın bugün düştüğünü de göz önünde bulundurarak iş yerlerinde örgütlenebilmek için bu nesnel durumu dikkate almak gerekmektedir. İşsizlerin iş bulamayan kesimleri de artmaya devam eder.
İşsizlik çığ gibi büyüyüp kronik kitlesel bir hal almışken kronikleşme bandın da her 5-10 yılda bir yükselmeye devam etmektedir. Kapitalist sistemin üretimden dışladığı işsiz bir kesim vardır ki, bu kesim artık iş bulma umudunu yitirmiş, bir daha üretime dönme olanağı bulamayan işsiz dahi sayılmayan işsizler tabakasıdır. “Çöp nüfus” olarak tabir edilen bu artık nüfus kapitalist sistemin kendi asalaklığını sürdürmüşlüğünü sömürülen, ezilen toplumsal kesimlerin üzerine yıkarak sorumluluktan sıyrılmaya çalışmaktadır.
“Kar için üretimin imkansızlaşması oranında hem sermaye “işsiz” ve atıl kalmakta, asalak olanlarda hapsolup yok olmaktadır; hem de süreli işsizlik içinde bırakılan emekçi yığınlar üretimden koparak açlığa ve toplumsal çürümeye mahkum edilmektedir.” … “Kapitalizmin ‘kar için üretim’ ilkesi devrimle tasfiye edilip ‘toplum için üretime’ geçiş yapılmadıkça mevcut üretici güçler temelindeki üretimin giderek büyüyen bir fazla nüfus, bir dışlananlar ordusu hatta günümüzde en uç biçimiyle bir ‘çöp nüfus’ yaratmaması mümkün değildir.”(5)
Toplumsal Ayaklanmaların Öznesi ve Sistemin Nesnesi
Birincisi; işsizlerin ana ağırlığını oluşturan direnen, mücadele eden, ayakta durmaya çalışan ve gelecekten umudunu kesmeyen bir kesimden söz etmek gerekir. Dünyada da çokça örnekleri görüldüğü gibi Arjantin’de, Tunus’ta, Mısır’da, Yunanistan’da, İspanya’da ve bugün Srilanka’da ve 21. yüzyılda hemen hemen dünyadaki tüm toplumsal ayaklanmalarda işsizlerin bu kesimi yer almaktadır. Sınıf çelişkilerini keskin biçimde yaşayan işsizlerin bu kitlesidir. İşten atıldığında direnen mücadeleyle karşılık veren ve işsiz kaldığı süreçte bu yapısını bir biçimde muhafaza eden ve yaşamla mücadeleci bir ilişki kuran işsizlerin bu kesimidir. Kendiliğindenci bilincin öfkesini kazanarak toplumsal hareketlere karşı duyarlılığını sürdürür.
İkincisi; kendini işsiz bırakan bu sisteme karşı öfke duyan, kapitalizmin yarattığı bataklıkta sürünmek istemeyen çaresizlikten kendi yaşamına (hatta aile bireylerinin tümünün yaşamına) son vermek zorunda hisseden işsiz kesimdir. İntihar teşebbüsünde bulunan ve düşüncesi taşıyanları düşündüğümüzde azımsanmayacak bir toplumsal kesimi oluşturmaktadır. Toplumsal patlamaların anti- kapitalist mücadelenin görece yüksek olduğu ülkelerde intiharlara eğilimli bu toplumsal kesimin mevcudu ciddi biçimde azalır; çarenin direnmek ve mücadele etmek olduğu bu kesimlerce görülür.
Üçüncüsü; Uzun süreli işsizliği yarattığı toplumsal çürümenin çeşitli görüngülerini yansıtan işsizlerin bu toplumsal kesimi önemli bir mevcut oluşturmaktadır. İşsizliğin nedeni olarak esas olarak Kapitalist Sistemi değil göçmen nüfusu gören ve bu nüfusa karşı öfke ve tepki besleyen işsizlerin bu toplumsal kesimi faşist hareket ve partilerin potansiyel olarak veya fiilen tabanını oluşturur. Macaristan’da Orban, Hindistan’da Modi ve Brezilya’da Bolsanaro işsizlerin bu toplumsal kesiminin desteğini alarak hükumet oldu. Fransa’da Le Pen büyük oy desteğini işsizlerin bu kesimlerinden aldı.
İşsizlerin bu üç kesimi arasında keskin sınırlar oluşmamıştır. Bu nedenle bu ilk üç kesimin kendi arasında geçişkenlikler mevcuttur. Bu mevcudiyet zamana, koşullara, kültürel şekillenmeye ve konjonktürde yaratılan algıya göre geçişkenlikler gösterebilir.
Dördüncüsü; Diğer işsiz kesimlerinden farklı olarak işsizlerin toplumsal olarak çürümüş, yozlaşmış ve asalaklaşmış kesimini oluşturur. Lümpen proletaryaya dahil olan bu kesim gayri meşru yollarla yaşamını sürdüren, çete ve mafyatik organizasyonlara dahil olan asalak kesimdir. İşsizlerin diğer kesimleriyle bu dördüncü kesim arasında sınırlar daha keskindir.
Sermayenin varoluşsal krizi işçi sınıfı ve ezilenlere toplumsal devrimlerin koşullarını hazırlar. Proletaryanın işsizler tabakası faşizmin kitle tabanını oluşturmaktan çok, yaşanan örneklerde olduğu gibi, ayaklanmaların, devrimcilerin öznesini, kitle tabanını oluşturmaya uygun bir zeminde durmaktadır. İşsizliğin kronik kitlesel bir hal alması da bu zemine yaklaşmasını sağlamaktadır. Bu nedenle üretimden koptuğu için gözden çıkarılması gereken bir kesim değil proletaryanın bir parçası olarak anti- kapitalist mücadelenin en temel güçlerinden biri olarak işsizler sosyalist öncünün çekim merkezine girmeyi daha fazla hak ediyor.
Bir Fay Hattı Olarak İşsizler
Emperyalist küreselleşme döneminde sınıf çelişkileri daha fazla netleşti ve keskinleşti. Sermaye sınıfı işçi sınıfına ve onun tüm tabakalarına karşı dizginsiz bir saldırı içinde bulundu / bulunuyor. Üretim süreçlerinin esnekleştirilmesi, yüzyıllık haklarının gasp edilmesi ve bunlara yenilerinin eklenmek istenmesi, örgütlenmenin tasfiyesi, sendikaların işlevsizleştirilmesi, sendikalaşmanın engellenmesi; alım gücünün, ücretlerin açlık sınırının altına düşmesi, işçilerden- emekçilerden büyük sürekli bir işsizlik ordusunun oluşması ve işçilerin işsiz kalma baskısıyla taviz vermeye zorlanması direniş, grev ve eylem haklarına saldırılar işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki çelişkileri büyütmüş durumda. Bu saldırılardan en fazla etkilenen kesim proletaryanın işsiz kalan tabakasıdır. İş gücünden başka bir şeyi kalmayan, üretimden dışlanan “zincirsizler” emek- sermaye çelişkisinin vardığı düzeyin sonucudur ki, toplumsal patlamaların, isyanların kıvılcımlarını tutuşturmaktadır.
Açlığa, işsizliğe, diktatörlüğün baskı ve zulmüne karşı sınav veren Tunus işçi ve emekçileri diplomalı genç işsiz Muhammed Buazizi’nin bedenini tutuşturarak çaktığı kıvılcım, önce Tunus’ta, peşinden Mısır ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika’da halk isyanlarının patlamasına yol açtı. Bin Ali, Hüsnü Mübarek gibi diktatörleri devirerek halk devrimlerine dönüştü. Temel nedenin açlık, işsizlik ve özgürlüklerden yoksunluk olduğu Tunus, Mısır, Cezayir ve diğer ülkelerde işçi ve işsizler devrimlerin ve ayaklanmaların en önemli dinamiği oldu.
Tunus’ta işçi ve işsizler hem devrimin öncüsü hem de en geniş kesimini oluşturuyordu. “İş, Özgürlük, Onur!” sloganıyla başlayan mücadele politik özgürlükler ve Bin Ali diktatörlüğünü hedefleyen ayaklanmayla devrime dönüşerek 14 Ocak 2011’de Zeynel Abidin Ben Ali diktatörlüğünü devirdi. Devrim diktatörlüğün kurumlarını yıkarak ilerledi. “sendikalarda etkin olduğu en geniş eylemlerin en geniş kesimlerini işsizler, bilhassa üniversite mezunu işsizler oluşturuyordu. Muhalif parti ve örgütlerde harekette etkin bir şekilde yer alıyor, öncülük ediyordu.”(6)
Tunus’ta devrime öncülük eden ve kitleselleşmesini sağlayan örgütler Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) ve Diplomalı İşsizler Sendikası’dır(UDC). UGTT köklü bir mücadele geleneğine ve geniş bir örgütsel ağa sahiptir. Neo- liberal saldırılara karşı eğitimli işçilerin örgütlediği UDC 2006’dan bu yana gelişen işçi hareketleri içinde büyük bir rol oynadı. Altı ay süren ayaklanmada UDC önderliği ele alarak başarılı bir mücadele yürüttü. Gafsa Ayaklanmasında işsizleri, taşeron işçilerini, lise öğrencilerini ve işçi ailelerini birleştirerek hareketin başarıya ulaşmasını sağladığı gibi geleceğin yolunu açtı. UDC’nin Tunus devrimine öncülük edebilmesinin yolu bu ayaklanma ve yürüttüğü mücadeleler üzerinden gelişti..(7)
Tunus devrimi emperyalist küreselleşme koşullarında işçi sınıfı ve işsizlerin bir devrimde nasıl rol oynayabileceklerini yalın biçimde gösteriyordu. Sendikaların sınıfsal çizgide birleştirici ve mücadeleci yapısıyla değişen koşullarda kendisini yenileyerek pekala sınıf mücadelesinde tarihsel rolünü yerine getirdiği gibi güncel rolünü de yerine getirebileceğini görüyoruz.
İşsiz işçilerin sendikalar vasıtasıyla örgütlenebilecekleri, mücadele yürütebileceklerini hatta uzun süreli mücadelelere girişebileceklerini UDC örneğinde görebiliyoruz. İşsizliğin yüksekliği, özellikle de eğitimli genç işsizlerin yüksekliği işsizlerin örgütlenmesini ve özneleşmesini koşullandırdı. Sınıf çelişkilerinin keskinleştiği alanlara ileri çıkarak, faaliyetlerini yoğunlaştırarak işsizler içinde önemli bir güç haline geldi ve sınıf mücadelesinde belirleyici bir kuvvet düzeyine yükselebildi. Tunus devriminde sınıf sendikalarının oynadığı rol dikkate değerdir. Bunların içinde işsizlerin bir örgütlenmesi olarak UDC’nin neoliberalizm koşullarında işlevliği ayrıca dikkate değerdir. İşsizlerin örgüt ve mücadele deneyimi Tunus’la sınırlı değildir.
21. yüzyılın başında Latin Amerika’da isyanlar patlamaya başladı. Arjantin’deki ayaklanma bunların başında gelir. 2001 aralığındaki krizle birlikte artık dayanılmaz hale gelen yaşam koşulları; açlık, yoksulluk ve işsizlikle birlikte neo liberalizmin vahşi politikalarını uygulamak için devletin artan baskı ve terörü işçi sınıfı ve ezilenleri ayaklanmaya seferber etti. İşçiler genel grevlerle, işsizler yol kesme eylemleriyle, öğrenciler boykotlarla, aç kalan halkın süpermarketlerde yiyeceklere zorla el koymalarıyla ve ilan edilen sıkıyönetime meydan okuyan emekçilerin isyanı ülkenin her tarafına yayıldı.
12 Aralık’ta İşsizler / Pigueteros’lar eylemlere girişti. 13 Aralık’ta işçiler genel greve başladı. Bu ayaklanmanın kıvılcımı oldu. Krizin faturası aynı zamanda öğrenciler, esnafa, küçük işletme sahiplerine ve ev kadınlarına kesilince bu kesimler de sokaklara döküldü. Ayaklanmaya dayanamayan De la Rua hükumeti istifa etmek zorunda kaldı. Ancak ayaklanan halkın sorunu sadece hükumet değişikliği ile çözülemeyeceği için eylemler devam etti.
Açlık ve işsizlik isyanın temel nedeniydi. Yüksek olan açlık ve işsizlik krizle birlikte daha da büyüdü. Ayaklanmanın temel gücü işsizler ve işçilerdi. Bunlara öğrenciler, kadınlar ve esnaflar katıldı.
İşsizlerin / Pigueteros’ların örgütlenmesi, ‘90’lı yıllar boyunca örgütlenme çabaları ve mücadeleleri sürdü. ‘90’ların ortalarında işsizler merkezi ve yerel yönetimlere dilekçeler vererek seslerini duyurmaya çalıştı. Bu eylemlerden sonuç alamayınca eylemleri radikalleşti, biçimleri değişti. Hükumet ve belediye binaları işgalleri bu eylemlerin başında geldi. 1996’da işsizler hareketi ana yolları kesme eylemlerine başladı. Bu işsizlerin seslerini duyurmada önemli bir etki yaptı. Yol kesme eylemlerine bir süre ara verdikten sonra 1997 Nisan’ında tekrar başvurdular. Ana yolları trafiğe kapatan işsiz hareketi bu eylemlerin ülkenin her tarafına yaydı. Eylemlerin etkisi arttı. Ana yolların kesilmesiyle fabrikalara ham madde akışını engelledikleri gibi üretilen ürünlerin pazara sunulmasını da engellediler. Böylece, bir biçimde üretimin aksamasına da yol açtılar. 2001 Eylül’ünden başlamak üzere eylemlerde artış oldu. Buenos Aires eylemlerle çalkalandı. 2001 Ağustos’unda başlayan yüz binlerce işsizin otoyolları kesme eylemleri eş zamanlı gerçekleşti. Ve 300’den fazla ana yolun kesilmesine yol açtı. 13 Aralık’tan itibaren hareket bir ayaklanmaya dönüştü.
Aynı gün işçiler genel greve başladı. 2001 yılında işçiler sayısız greve ve 8 genel greve başvurdu. Öğrenciler okullarda boykotlar örgütleyerek harekete geçti. İşsizler Piguetros Ulusal Meclisi’nin aldığı kararla süpermarketlerden yiyecek isteme, vermezlerse zorla el koyma kararı aldı. Keza ana yolları kesme eylemlerinde işsizlere, semt emekçilerine yiyecek, gıda verilmemesi üzerine süpermarketlere ait araçlar emekçi semtlerine çekilerek içindeki yiyecek, gıda ve başlıca lazım olabilecek malzemeler kooperatifler aracılığıyla işsizlere, yoksullara dağıtıldı. Ayaklanma böylece dayanışmasını örgütledi.
İflas eden ve işçilerin alacaklarını ödemek istemeyen fabrika sahipleri kaçtı. Bu fabrikaların işsiz kalan işçileri halk meclisleri kararıyla fabrikaları işgal ederek patronsuz vaziyette işletmeye giriştiler. Üretimin pazarlanması, meclis kararlarının organizasyonu üretimi devam ettiren komisyon tarafından yürütülüyordu. Halk işgal fabrikalarının ürettiklerini alarak aynı zamanda dayanışma sergiliyordu. Ayaklanma döneminde 300 civarında fabrika, işletme, otel, hastane, süpermarket, hava yolu vb. işsiz kalan patronlardan alacakları olan çalışanlar tarafından işgal edilerek faaliyetleri devam ettirildi. İşgal edilen iş yerlerinden birçoğu ayaklanmadan sonraki yıllarda devlet tarafından kamulaştırılması yönünde çalışanlarca mücadele konusu yapıldı.(8)
İşsizleri bu kadar güçlü kılan örgütlenmeleriydi. Pigueteroslar İşsiz Hareketi’ni (MDT) örgütledi. Aşağıdan yukarıya bir örgütlenme anlayışları vardı. İşçi, emekçi mahallelerinde örgütlendirdikleri, işsizlerden meclisler oluşturdular. Genel meclis olarak bilinen ilçe meclislerine tüm MDT aktivistleri katılıyor, önemli kararları bu genel mecliste alıyorlardı. Hükumetle görüşmeler açıkta, bütün kitle önünde yapılıyordu. Mücadeleleriyle kalıcı işler, yiyecek, sosyal, ekonomik haklar elde ettiler.
İşsizlerin kararlı mücadeleleri devlet güçlerinin şiddetli saldırılarıyla karşılaştı. Yüzlerce işsiz bu saldırılar sonucu tutuklandı. Onlarca işsiz bu mücadeleler nedeniyle devlet güçlerinin saldırıları sonunda yaşamını yitirdi.
Arjantin’de neo liberal saldırıların başlamasıyla birlikte geleneksel sendikalar ve sendikal çizgi darbe yedi, dağıldı. Yeni sendikalar neo liberalizme karşı mücadele içinde şekillendi. Arjantin Sendikalar Merkezi (CTA) bunlardan biriydi. Muhalif CGT’de (Arjantin Sendikalar Hareketi) Peroncu geleneksel sendikal çizgiyi redderek kurulmuş bir diğeriydi.
İşsiz İşçi Hareketi’nin kitleselliği ısrarlılığı ve başarıları sendikaları da etkiliyor. İşsizler için politikalar oluşturmaya teşvik ediyordu.
CTA programına işsizlerin örgütlenmesini de aldı; dolayısıyla işçi ve işsizleri birlikte örgütlemeye başladı. Sınıf Savaşçıları Hareketi (C.C.C) isimli sendika ise işsizlerin mücadelesini yürüten ve taleplerini dile getiren bir mücadele çizgisi izledi. Aralık ayaklanmasının anti- kapitalist içerikte gelişmesinde işçilerin, sendikaların ve işsizlerin çok önemli rolü oldu.
Mahallelerde kurulan Halk Meclisleri esas olarak işsizlerden oluşmakla birlikte kriz dönemlerinde işçilerin, öğrencilerin, ev emekçisi kadınların ve başka meslekten emekçilerin içinde yer aldığı birleşimlere dönüşmekte. Ve doğrudan demokrasinin işlediği bir araç olması nedeniyle eylem kararları ortak alınmaktaydı. Mahalleler arası ve eyalet çapında koordinasyonlar vardı. Fabrikalar ve mahalleler Eyalet meclislerinde seçilmiş delegeler vasıtasıyla temsil ediliyordu. Koordinasyonlar aracılığıyla ülke çapında eylemler gerçekleştiriyorlardı. Halk meclisleri ayaklanmadan sonra üretim ve tüketim kooperatifleri kurarak acil ihtiyaçlarını karşılayacak emekçiler arasında da dayanışmanın ve birlikte mücadelenin gelişmesine hizmet etti.(9) Başka örneklerde verilebilir.
2019 yılında Sudan’da halkın ayaklanmasıyla 30 yıllık diktatörlüğe, El Beşir iktidarına son verildi. Açlık, işsizlik, baskı ve zorbalık ayaklanmanın temel nedeniydi. İşsizler ayaklanmanın en önemli dinamiklerinden birisiydi. İşsizler derneği de, ayaklanmada önemli rol oynadı.
Coğrafyamızda da işsizlerin örgütlenmesine ilişkin sınırlı deneyimler mevcuttur. ‘70’li yılların sonuna doğru ‘İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği’nin faaliyeti son bulmuştu. ‘90’ların başında birlik öncesi dönemde kurulan İşsizler Derneği’nin faaliyetinin de ömrü uzun olmadı. Bu iki örneğin dar, yeterince kapsayıcı olmayan bir içeriği de mevcuttu. Bu dönemde işsizlik henüz kronik kitlesel bir düzeye gelmemişti. Bugün esnek ve görece kapsayıcı ama iş kolu düzeyinde ve kesimsel olan iki örnek verilebilir. Yalnızca mezun olduktan sonra Atanması Yapılmayan Öğretmenler Platformu ve Sosyal medya üzerinden seslerini duyurmaya çalışan Genç İşsizler Platformu’dur. İşsiz öğretmenler arasında faaliyet dönem dönem, yükseliş göstermiş eylemleriyle de önemli bir etki yaratabilmiştir. İşsizlik bugün kronik kitlesel bir düzeydedir ve temel bir sorundur.
Örgütlenmede Süreklilik Şarttır
İşsizlik 21. yüzyılın ilk çeyreğinde toplumun en temel sorunlarından biri haline geldi. Yüzyılın başından bu yana kıta Amerika’sından Asya’ya, Avrupa’da Afrika’ya hemen tüm ayaklanmaların bir nedeni işsizlik oldu. Büyüyüp kronikleşen işsizlik kapitalist sistem içinde artık engellenemez duruma geldi. Kapitalizmin varoluşsal krizi sistemin sonunu yakınlaştırırken işsizliği de kitlesel düzeyde büyütüyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan toplumsal patlamalarda işsizleri de bir özne olarak öne çıkarıyor. Ancak bu henüz kendiliğindenciliğin sınırlarını aşan bir düzeyde değil. Sınıf çelişkilerinin keskinleşmiş hali olarak henüz öncüyle buluşamayan ‘kendiliğinden özne’. Bu durum öncünün, işçi sınıfının üretimden dışlanmış tabakasına ilgisini arttıran, yönelimini koşullandıran bir durumdur.
Çeşitli deneyimler farklı ya da birbirine benzer örgütsel araçlar ortaya çıkarmış durumda. Her ülkenin kültürel, sosyal, siyasal koşullarındaki farklılıklar ve toplumsal mücadelenin düzeyi bu araçları farklılaştırabilir. Dernek, sendika, meclis ya da daha esnek örgütlenme olan platform, koordinasyon ve birlik olması öncünün güç ve koşullarından bağımsız ele alınamaz. Bu araçların bir bölümü dönemsel araçlardır, bazıları ise sürekli / uzun süreli araçlardır. Kapsayıcı olması ona yüklediğimiz işlevle bağlantılıdır.
İşsizlerin mekanı emekçi semtlerdir. Emekçi semtlerde konumlanacak bir araç örgütlenme işlevini yerine getirebilir. Coğrafyamızda meclis, dernek gibi örgütlenmelerin olumlu deneyimleri çoktur. Bu bir mahalle meclisi olabilir. Meclis mahallede işsizleri, işçileri ve halkı bir araya getirmenin ve farklı kesimleri örgütlemenin aracı olabilir. Bir dernek olabilir vb. Bu araçlarla bağlantılı ekonomik, sosyal faaliyetler de örgütlenmeyi güçlendirebilir. Keza sosyal medya üzerinden işsizlerle Dayanışma Ağ(lar)’ı oluşturmak da aynı amaca hizmet eder. Örgütlenmeyi güçlendirip yaygınlaştırabilir. Dahan yeni araçlar bulamıyorsak Kurultay vb. organizasyonlar düzenlemek dikkatin işsizler üzerinde toplanmasını sağlayabilir, kapsayıcı olabildiği ölçüde araç etkili olabilir.
İşsizler en temel beslenme araçlarından yoksundur. Bu ihtiyaçları temin edecek araçlara ihtiyaç vardır, aksi taktirde örgütlenmede süreklilik sağlanamaz. Belediyelerden, çeşitli kurumlardan, esnaftan vb.’nden temin edilecek ihtiyaçlar organizasyonlara gitmek, kooperatif gibi araçları uzun vadede öngörmek gerekmektedir.
Sosyalist öncünün deneyimleri göstermektedir ki, başarıya giden yol örgütsel süreklilikten geçmektedir. Kitlelere şu veya bu düzeyde mal olan, onlar üzerinde belli bir etki yaratan bir biçimde işleve kavuşan (dernek, sendika, birlik vdb.) zorlandığımız bir dönemde vazgeçebiliyorsak orada süreklilikten söz edemeyeceğimiz gibi ortaya konulan onca çaba ve emek ile yaratılan değer ve etkide heba olur gider. Koşullar değiştikçe araçlar da değişebilir. Lakin süreklilik ve ısrar örgütlenmede bir pusula işlevi görecektir.
İşsizlerin üretim dışına itilmesi önemli bir sorundur. Lakin proletaryanın bir parçasını oluşturan işsizlerin devrimci rolünü değiştirmez. İşsizler büyük bir kitledir, koşullar oluştu(ruldu)ğunda kitle olmaktan çıkıp “İşsizler Ordusu”na ve buradan sınıfın siyasal ordusuna dönüşebilir.