Türk-İş içinde çelişkilerin keskinleşmesi artık bir arada kalmanın olanaklarının ortadan kalktığı koşullarda TİP’i kuran sendikacıların ayrılıp yeni sendika konfederasyonu kurmaları kaçınılmaz hale geldi.
DİSK’i kuran sendikacılar Türk-İş’de işbirlikçi sendikacılığın karşısında sınıf sendikacılığının, iktidar ve sermaye yalakalığının yerine iktidardan ve sermayeden bağımsız, sermayenin çıkarları ve uzlaşma yerine, sınıfın çıkarları ve mücadeleyi temel alan, Amerikan sendikacılığının güdümüne girmek ve onların fonlarıyla ayakta durmak yerine işçi sınıfının bağımsız, kendi gücüne ve imkanlarına dayanan sendikacılığı savunduğu için ayrıldı. Türk-İş yönetiminin kuruluş ilkelerine uymaması da temel ayrılık noktalarından birisiydi.
Paşabahçe grevi ayrılığın fitilini ateşledi. Paşabahçe cam işçilerinin grevini Kristal-iş sendikasına rağmen Türk-İş yönetimi TİSK’le anlaşıp bitirince buna tavır alan sendikalar Maden-iş, Petrol-iş, Lastik-iş, Basın-iş ve Tez Koop-iş tarafından grevi destekleme komitesi kurarak greve devam edildi. Türk-İş yönetimi, Kristal-iş dahil, bu sendikaları geçici ihraç kararıyla cezalandırınca ayrılmanın eşiğine gelmiş olan sendikacılar için tuz biber oldu.
Maden-iş, Lastik-iş, Basın-iş ve Gıda-iş arasında 1966 Temmuz’unda kurulan Sendikalar Arasında Dayanışma Anlaşması (SADA) Türk-İş’in geçici ihraç saldırıları karşısında ayrılmayı hızlandıran, DİSK’in kurulmasını sağlayan bir rol oynadı. 13 Şubat 1967’de bu sendikalara Türk Maden-iş de katılarak DİSK kuruldu.
DİSK’in ayırt edici bazı ilkeleri işçi sınıfıyla nasıl bir bağ kurmak istediğiyle ilişkiliydi. “İşçi sınıfının sorunları tam bağımsızlığa kavuşmuş toplumcu bir düzende çözümlenir. Bunun ekonomik alanda birinci adımı emekten yana emekçilerin demokratik yoldan yönetim ve denetimine doğrudan katıldığı planlı bir devletçilik sistemidir. Bu sistemde kamu sektörü ağır basar. Emekçilerin tüm haklarını alabilmesi yalnızca mesleki mücadele ile mümkün değildir. Bunun yanı sıra anayasal demokratik haklarını kullanarak politik yoldan mücadele yapmaları da gerekmektedir. Bu mücadele işçi sınıfını, varlığının tam bilincine kavuşturarak, insanın insanı sömürmesi esasına karşıt bir amaç güder.”(1) Bu ilkeler sınıf mücadelesiyle nasıl ilişkileneceğini göstermektedir.
DİSK’in kurulması işçi sınıfının mücadelesine ivme kazandırdı. 1968’den 1970’e kadar mücadelenin gelişip büyümesinde DİSK’in büyümesinin büyük bir rolü oldu. 1968 gençlik hareketiyle de birleşen DİSK’in işçi sınıfı içindeki faaliyeti hızla gelişme kaydetti. 1970 yılına gelindiğinde DİSK siyasi iktidar ve sermaye tarafından durdurulması gereken güç haline gelmişti.
DİSK kurulduktan 5 ay sonra 11 sendikayla 66 bin civarında üyeye sahipti. 1970 sonunda bu sayı 89 bine yaklaştı. Politik hedefleri de giderek netleşmeye başladı. 1968’deki merkezi genel kurulunda ” ‘Bağımsız Türkiye’ için NATO’dan çıkılması, devrimci örgütlerle ilişki kurulması, yasal zeminde direniş hareketine katılmayı ve demokratik direniş için bütün ilerici gençlik örgütlerinin ve aydınların katılımını sağlamak için hareket edilmesi” gibi kararlar aldı.(2)
DİSK sınıf çıkarları temelinde aktif bir mücadele çizgisi izleyerek hızla örgütlendi. Kamu sektöründe örgütlenmek isterken Türk-İş ‘in çeşitli engelleriyle karşılaştı. Esas olarak özel sektöre yöneldi ve buralarda en önemli işyerlerinde örgütlendi. Örgütsüz ve farklı sendikalardaki işçilerin örgütlenmek için yönü DİSK’e döndü. İşçiler çoğu fabrikada DİSK’e bağlı sendika için referandum talebinde bulundu. DİSK, işçiler içinde daha ilk yıldan itibaren önemli bir çekim merkezi olmaya başlamıştı. DİSK’e ilginin bir nedeni de ücret ve sosyal haklarda gerçekleştirdiği başarılı toplu sözleşmelerdi. DİSK’in gelişmesi karşısında Türk-İş ‘in esamesi okunmayınca siyasi iktidar 61 Anayasasıyla elde edilen hakları tırpanlamak ve Türk-İş’in önünü açacak, DİSK ve diğer sendikaların gelişmesini engelleyecek yasal düzenlemeler yaptı. 274 sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Toplu sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nda değişikliklere gitti. Kanun tasarısının meclise sunulması DİSK’i harekete geçirdi. Önce DİSK’e bağlı sendikaların yönetim kurullarını, sonra sendika yöneticilerini ve iş yeri temsilcilerini toplayan yönetim 15-16-17 Haziran 1970’te iş durdurma, yürüyüşler yaparak direnme kararı aldı. 15-16 Haziran’da direniş İstanbul, Gebze ve İzmit’i kapsayan bölgesel bir işçi ayaklanmasına dönüştü. Hareket bölgede Türk-İş ‘e bağlı sendikaları ve işyerlerini de içine çekerek zirve yaptı. İktidar ve sermaye hareket karşısında telaşa kapıldı. 16 Haziran akşamı sıkıyönetim ilan edildi. Hareket ancak sıkıyönetimle durdurulabildi. İşçileri harekete geçiren neden ekonomik değil siyasiydi, sendika hakkının yasayla sınırlandırılmasını engellemek içindi. Bu durum işçi sınıfının bilinç düzeyindeki gelişmeyle de bağlantılıydı. DİSK yönetimi de hareketin bu düzeyde büyümesinden ve gelişmesinden tedirgin olmuştu. Sıkıyönetimle birlikte DİSK yönetimi ve birçok işçi önderi tutuklandı. Senatodan geçmiş olan kanun tasarısının birçok hükmü uygulanmadan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
12 Mart darbesi militan devrimci hareketi ezmeye yöneldi. Bu yolla işçi hareketine ve mücadeleci sendikal harekete gözdağı verildi. Temmuz 1971’de TİP’in kapatılmasıyla DİSK yönetiminde emekçi sol çizgiden burjuva çizgiye bir kayış oldu. 12 Mart darbesini eleştirmekten kaçınan tavır, 1973 genel ve 1974 yerel seçimlerinde CHP’yi destekleme kararı alması, bu tavrı 70’li yıllar boyunca da sürdürmesi bunun dönemsel yaşanan bir olgu olmadığını ortaya koymaktadır. 1971’den 1974’e kadar DİSK’in bir durgunluk/geri çekilme dönemine yol açmasıyla da bir bağı bulunmaktadır. DİSK’in CHP’yi desteklemesine karşı çıkan kesimler olmasına rağmen, bu tutumdan vazgeçirecek bir düzeye ulaşamadı.
1974 ten itibaren kitle hareketi canlanmaya başladı. DİSK’e bu tarihten itibaren bağımsız sendikalar da katıldı ve DİSK büyümeye devam etti. 5. Genel Kurul yapıldığında DİSK’e katılan sendika sayısı 14’ü buldu, toplam sendika sayısı 25’e yükseldi. Üye sayısı da 600 bini buldu. 1975-77 DİSK’in tekrar yükseliş yılları oldu. 5. Genel Kurul çeşitli sol grupların mücadelesine dönüştü. Kemal Türkler’in başını çektiği grup CHP’nin desteklenmesinde olduğu gibi DİSK’in yönetiminde CHP’li sendikacıların yer almasını savundu. Ve DİSK’in Türk-İş’ten daha büyük duruma gelmesinin koşulu olarak gördü. 1974 yılında Türk ordusunun Kıbrıs’a müdahalesini DİSK yönetimi destekleyerek Genel Kurmay Başkanlığına mesaj gönderdi.
Sınıf ve kitle sendikacılığı tezi 1975 yılına gelindiğinde belirginleşti. Fransız sendika hareketinden etkilendi. CGT’nin lideri Henri Krasucki’nin görüşlerinden ve kavramsallaştırmasından esinlendi.
1975’den itibaren DİSK’in mücadelesinde politik yan da gelişti. Bazı önemli politik eylemler, politik genel grevler gerçekleştirdi. Faşizme karşı demokrasi ve özgürlük mitingleri, faşizme ihtar eylemi, 6 gün süren DGM direnişi/ Genel Yas Eylemi, 1 Mayıs’ların kutlanması bunların başlıcalarıdır.
DİSK’in işçi sınıfının mücadelesinde hızla gelişip büyümesi resmi ve sivil faşist güçlerin ve sermaye sınıfının hedefi haline gelmesine neden oldu. Bir yanıyla ABD emperyalizminin ve Türkiye’deki işbirlikçi güçlerin yeni bir darbe yapmasının koşullarını oluşturmak için hareket etmeleri, diğer yandan işçi sınıfının ve ezilen toplumsal kesimlerin mücadelesinin durdurulamaması. Bu iki çelişkili durumu “çözmek” için resmi ve sivil faşist güçler harekete geçti. 1 Mayıs 1977’de kontrgerilla eliyle büyük bir katliamın gerçekleştirilmesi, peşinden Maden-iş Başkanı Kemal Türkler’in faşistler tarafından katledilmesine yol açtı.
500 bin işçi ve emekçiyi Taksim de toplayan DİSK, devrimciler ve ilerici sol güçler faşizmin ve sermayenin hedefi oldu. 41 işçi ve emekçinin yaşamını yitirdiği bu katliamla işçi sınıfına ve devrimci demokratik sendikal harekete gözdağı vermeyi amaçladı. Kemal Türkler’in katledilmesi ise DİSK’e ve mücadeleci sendikacılara büyük bir gözdağıydı. Kuşkusuz onlarca işçinin, emekçinin, işçi temsilcisinin, sendikacının faşizmin kurşunlarının hedefi olması politik bir güç haline gelen işçi sınıfı hareketinden duyulan korkunun ürünüydü.
TİP kapatılınca çoğu sendikacı kadro TKP çizgisine kaydı. TKP 12 Marttan sonra DİSK içinde, yönetimde giderek güçlendi. Maden-iş başta olmak üzere çok sayıda sendikada güç kazandı. Ayrıca DİSK’e ve sendikalara alınan uzmanlar vasıtasıyla bu güç daha da etkin hale getirildi. Bu güçlenme sendikaları, konfederasyon merkezini kontrol altında tutma, diğer emekçi sol ve sosyalist güçlere imkan tanımama, sınırlandırma ve DİSK bünyesinden tasfiye etme yönelimine soktu. 5. Genel Kuruldan sonra TKP-CHP ittifakıyla sol çevreleri tasfiyeye girişti. Diğer emekçi sol çevrelerin sendikal yapı içinde barınmalarına fırsat vermeyen bu yaklaşım dönüp TKP’lileri vurdu. CHP’nin hamleleri Türk-İş içinden Genel-iş Sendikası başta olmak üzere 15 sendikanın 5. ve 6. Genel Kurul arasında DİSK’e katılması sosyal demokrat sendikaların DİSK içinde ağırlık oluşturmasına yolaçtı. 6. Genel Kurul da TKP’nin “ilerlemeciler” grubu konfederasyon yönetimini kaybetti. Sosyal-demokratların başını çektiği Abdullah Baştürk yönetime geldi.
Ancak 6. Genel Kurul öncesi birbiriyle bağlantılı iki önemli krize neden olacak sorun yaşandı. Kemal Türkler tarafından Başkanlar Konseyinde oybirliğiyle Ulusal Demokratik Cephe hayata geçirilmesi kararı ( ki bu TKP’nin dile getirdiği cephe stratejisi sosyalizme geçişte ara aşama olarak anti-emperyalist demokratik aşama olarak görülür. Ve ülkede tüm ulusal güçleri aynı çatı altında toplamayı öngörmektedir) krizin başlangıcı olur. DİSK Yürütme Kurulu’nun 4 üyesinin böyle bir karar almadığını ve konfederasyonun bir sol fraksiyonun güdümüne girmesine izin vermeyeceklerini bildirerek DİSK Genel Merkezinde 7 TKP’li uzmanın işine oy çokluğuyla son verdiklerini belirtirler. Bu durum DİSK’te yaşanan krizin büyümesine yol açtı. CHP’liler ve TKP’liler arasında iplerin kopmasına neden oldu. Abdullah Baştürk TİP üyesiyken kapatıldıktan sonra CHP üyesi olmuş, lakin CHP program ve politikalarını takip eden, uygulayan biri değil hatta Bülent Ecevit’e dahi karşı çıkarak hareket etti.
12 Eylül darbesi öncesinde A. Baştürk çevresindeki sosyal-demokratlarla TKP dışındaki emekçi sol çevreler birlikte hareket etti. DİSK yönetiminde birlikte yer aldı. K. Türkler döneminde işe alınan uzman ve görevliler işlerinden çıkarıldı. DİSK’te gerginlik ve iç çatışma kriz boyutuyla 12 Eylül darbesine kadar sürdü.
12 Eylül darbesiyle DİSK’in kapısına kilit vuruldu, yöneticileri tutuklandı ve idamla yargılandılar. İşçi sınıfı ve ezilenlerin öncü güçleri sosyalistler ve emekçi sol güçler faşizmin zoruyla ezildi, örgütlü yapıları tasfiye edildi ya da büyük darbeler aldı. Darbeyle işbirlikçi sendikacılık ödüllendirildi, sınıf sendikacılığı ezildi tasfiyeye uğratıldı, kapatıldı.
DİSK yöneticileri ve bağlı sendikaların yöneticileri ile üye işçiler 12 Eylül darbecileri tarafından tutuklandı. İlerici Deri-iş Sendikası Genel Başkanı Kenan Budak aranırken kurşunlanarak infaz edildi. Maden-iş’in Bursa temsilciliği avukatı A. Hilmi Feyzioğlu siyasi şubede işkence sonucu katledildi. Tutuklanan DİSK’liler den 2 bin kişi hakkında ‘işçi sınıfının hakimiyetine dayalı düzen kurmaktan’ ve 141. ve 142. maddelerden dava açıldı. 52 DİSK yöneticisi hakkında 146. maddeden idam istendi.
DİSK yönetimi, DİSK’in faaliyetlerini, tüzüğünü, programını ve eylemlerini savundular. A. Baştürk savunmasında ‘DİSK sosyalist bir örgüttür’ sözüne yer verdi ve DİSK davasının siyasi bir dava olduğunu belirtti. Askeri savcı davanın ilk günlerinde A. Baştürk’e ‘idam edileceksiniz’ der. Baştürk ise ‘siz benim ancak ceketimi asarsınız’ diyerek yanıt verir. 261 sendikacı ve 3 uzman için 5 yıl 6 ay ile 15 yıl 8 ay arasında hapis cezası verildi. DİSK’e ve bağlı 29 sendikaya kapatma kararı verildi. 141. ve 142. maddelerin kaldırılmasıyla davanın seyri değişti. 1991 Temmuzunda şiddeti benimsemediği ve şiddete başvurmadığı için DİSK davası beratle sonuçlandı.
DİSK 9 Eylül 1991’de yeniden açıldı/kuruldu. Tekrar örgütlenmeye başladı. Sendikal çizgide kriz yaşandı. ‘Çağdaş Sendikacılık’ ile sınıf ve kitle sendikacılığı arasında salındı durdu. DİSK’in eski kadrolarının ağırlığını koymasıyla sınıf ve kitle sendikacılığı çizgisi egemen hale geldi.
Ancak emperyalist küreselleşmeyle bu sürecin neoliberal politikalarıyla yaşanan saldırılar ortaya çıkan üretimde ve sınıfın yapısında değişim ve buradan kaynaklı yaşanan sendikal alandaki krize henüz esaslı bir çözüm üretilebilmiş değil.
DİSK daralan örgütsel yapısıyla, yaşanan sorunlarla birlikte işçi sınıfının örgütlenmesinde ve mücadelesinde yol almaya devam ediyor.
Alıntılar
1-Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi- C-1 sf. 307
2- A.g.k sf.307- 318 arası
FEHMİ ÇAPAN