İşçilerin ekonomi, iş ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ekonomik mücadeleye denk düşer. Doğrudan mücadele örgütü sendikalardır. Bu sebeple buna ekonomik-sendikal mücadele denir.
Ekonomik sendikal mücadele tek başına politik özgürlüklerin yolunu açmaya, emek sömürüsüne son vermeye, işçi sınıfının nihai kurtuluşuna yetmez. Bunun için politik iktidar mücadelesi gereklidir. Ekonomik sendikal mücadele politik mücadeleye zemin oluşturur, onun tabanını genişletir. Ama politik mücadelenin yerine ikame edemez.
Politika ekonomik çıkarların soyutlanmasıdır. Bir işçi, belli bir üretim biriminde çalışan işçi grubu kendiliğinden biçimde birbiriyle etkileşime girerek bireysel ve grupsal ekonomik sendikal çıkarlarının bilincine varabilir. Ki bu bilince kendiliğinden bilinç denir. Bu bilinçle ücret artışları, çalışma saatlerinin kısaltılması, sosyal haklar, iş ve gelecek güvencesi, iş ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi vb. için mücadeleye tutuşabilir. Ancak salt bu bilinçle, sermaye devletinin doğrudan saldırılarına anlık ve geçici politik refleksler verse sistematik politik mücadeleye yetmez.
Ekonomik çıkarlara dayalı mücadelelerin gerekliliği işçiler tarafından kendi öz deneyimleriyle görülebilir ve anlaşılabilir. Politik çıkara dayalı mücadele için aynı şey söylenemez. Politik çıkarlar ekonomik çıkarların soyutlaması olduğu için, işçilere dışarıdan yardım olmaksızın bilince çıkarılamaz.
POLİTİKA İLE DEVLET İLİŞKİSİ
Politika devlet ilişkilerine karışmak salt iktidar mücadelesine indirgenemez, kısmi politik talepler ve reformları da kapsar. İşçi sınıfının politikası reformları amaçlaştırmaz; iktidar perspektifiyle ele alır. Durmaksızın kazanımlar elde ederek, devrimci bir işçi hareketi yaratılır. İktidarı alacak kadar güçlü bir devrimci işçi hareketinin yaratılması hedeflenir.
Politika açısından devlet merkezi bir öneme sahiptir. Devlet burjuvazinin ikiyüzlüce vaaz ettiği gibi sınıflar üstü bir kurum değildir. Aksine burjuvazinin egemenlik aygıtıdır. Türk devleti; işçi sınıfı, diğer emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, Kürt halkı, ezilen ulusal ve inançsal topluluklar üzerinde baskı aracıdır.
O yüzden işçi sınıfı salt ekonomik-sendikal mücadeleyle yetinmez. Devlet işlerine, yönetime, devlet faaliyetinin biçim, görev ve içeriğinin belirlenmesine karışmak, belirlemek zorundadır. Üstelik sadece kendi açısından değil, önderliğini yapma misyonuyla karşı karşıya olduğu tüm ezilenlerin politik özgürlüğü açısından devlete müdahale etmek zorundadır. Daha da ötesi burjuva devleti yıkıp işçi sınıfı ve ezilenlerin çıkar ve amaçları doğrultusunda halk iktidarını kurmak, onun tarihsel misyonunun asgari programatik hedefidir.
POLİTİK ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNCÜSÜ VE ÖNDERİ OLARAK İŞÇİ SINIFI
Mevcut yasalara göre işçi sınıfının genel greve gitmesi yasaktır. O yüzden sendikalar genel grev veya sektörel genel grev çağrılarında bulunduklarında yasalarla doğrudan karşı karşıya gelmemek için “genel grev” ifadesi yerine “genel eylem”i kullanırlar. Genel grevi fiilen örgütlerler. 3 Ocak 1991 genel grevi böyle gerçekleşmiştir.
İşçilerin grev hakkı yasal olmakla birlikte gerek patron, patron örgütleri ve devletin fiilen engellemeleri, gerekse greve gitme prosedürü, grev erteleme, hakem kurulu vb. başkaca uygulamalarla grevlerle sonuç almayı zorlaştırmıştır. Bu durum işçiler üzerinde yıldırıcı bir etki yaratarak, bu araçla sonuç alma inancını önemli oranda zayıflatmıştır. İşçilerin 12 Eylül sonrası fiili grev ve direnişleri, bu yasal engelleri belli oranda aşındırmış olsa da, grev hakkı önündeki bir dizi yasal ve fiili engel aşılmayı bekliyor.
Genel grev ve grev hakkı özündeki yasal engellerin kalkması için verilen mücadele politik mücadeledir. Devletin kurumsal dayanaklarından biri olan anayasanın ve yasaların grev özgürlüğünü tanıması mücadelesi politik özgürlükler mücadelesinin bir ayağıdır.
Görünüşte sendikal özgürlük vardır. Yasal prosedürler, bürokratik engeller patronların burjuva hükümetlerle ve onların kolluk güçleriyle fiili engellerle sendikalaşmanın önüne geçmeye çalıştıklarından işçi sınıfının ezici bir çoğunluğu sendikaların dışında kalmıştır. Bunda sendikal ağalık sisteminin de önemli bir payı vardır. Sendikalaşma önündeki, patronların keyfi ve yasadışı uygulamalarına destek veren ve yasal engellerin kaldırılması mücadelesinin hedefi devlettir. O yüzden politik bir mücadeledir.
İşçi sınıfının ekonomik-sendikal mücadelesiyle ancak sömürünün hafifletilmesi ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine hizmet eder. Emek sömürüsünün ortadan kaldırılması, sınıfın nihai kurtuluşu doğrultusunda ilerleyebilmesi için politik mücadele vermesi zorunludur. Bunun aracı partisidir.
SINIF VE PARTİSİ
İşçi sınıfının nihai kurtuluşu sosyalizm ve komünizmdir. O yüzden işçi sınıfının partisi kendini reformlarla sınırlandırmaz. Özü politik özgürlükler olan demokratik devrimi hedeflemelidir. Demokratik devrim işçi sınıfı ve ezilenler için politik özgürlük getirip, emperyalizmin mali-ekonomik sömürgecilik boyunduruğuna son verir. Emek sömürüsünü sınırlasa da, bütün olarak son veremez. Emek sömürüsüne son vermek için üretim araçlarının özel mülkiyetini ortadan kaldırmayı hedefleyen toplumsal devrim gereklidir. Toplumsal devrim komünist toplumu hedefleyen sosyalist devrimdir. Bu yüzden işçi sınıfının partisi, sınıfın toplumsal kurtuluşunun teorik ve yöntemsel rehberi olan Marksizmi ve Leninizmi kuşanmış sosyalist ve komünist parti olmak zorundadır. İşçi sınıfının demokratik devrim mücadelesini, yani politik özgürlükler için verdiği mücadeleyi sosyalizm perspektifiyle ele almalıdır.
Sosyalizmi ve komünizmi hedefleyen bir partinin bugünkü yasallıkla kendini sınırlaması mümkün değildir. Bunu yaptığında toplumsal devrim amacına yabancılaşır. Ancak sosyalist ve komünist partinin yasal imkan ve olanakları ne kadar artarsa kitlelere doğrudan ulaşması o kadar kolaylaşır. O yüzden işçiler politika yapma özgürlüğüne sahip çıkmalıdır. Sosyalist ve komünist partide örgütlenerek ve onun politik mücadele alanını genişleterek kurtuluşunun yolunu güvenceye alabilir. Partisinin öncülüğünde politika hakkı için devletle karşı karşıya gelmek zorundadır.
Devrimci ve komünist gazete ve dergilerin toplatıldığı; milletvekilleri ve belediye başkanlarının söylediklerinden dolayı tutuklandığı; sokakta, meydanlarda ve sosyal medyada söz söylemenin cezalandırıldığı bir faşist rejimde ifade özgürlüğü için mücadele etmek politika yapmanın bir başka alanıdır. Sendikalara üye olmanın, sendikal faaliyet yürütmenin, burjuvazi ve devlet işbirliğiyle engellendiği, Demokratik Kitle Örgütleri (DKÖ) kurmanın ve çalıştırmanın önüne bu kadar çok yasal ve fiili engellerin konulduğu, işçi sınıfı ve kadınların nihai kurtuluşunu hedefleyen programlara sahip partilerin kurulmadığı, bu hedefleri daha örtük savunan sosyalist partilerin ancak bedel ödeyerek ayakta kalabildiği, tutarlı demokrat partilerin aynı akıbetle karşı karşıya olduğu, muhalif partilerin kapatıldığı bir coğrafyada örgütlenme özgürlüğü için mücadele etmeyen işçi sınıfı, değil sömürüsüz bir dünyaya yürümesi, gerçekten demokratik bir rejimi bile elde edemez. Ezilenlere önderlik yapma tarihsel misyonuna soyunacaksa sadece kendisi için değil tüm ezilenler için söz söyleme ve örgütlenme özgürlüğü için mücadelenin en önünde olmak zorundadır.
FİİLİ MEŞRU MÜCADELENİN GEREKLİLİĞİ
Sınıf mücadelesinde kazanılmış yasal ve anayasal hakları sonuna kadar kullanmaktan geri durulamaz. İşçi sınıfı ve ezilenler mevcut yasallıkla kendilerini sınırlandırırlarsa yeni mevziler elde edemezler. Sadece politik mevziler değil, ekonomik, iş ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi yarım kalır, başarıya ulaşamaz. Politik ve ekonomik sendikal mevzileri genişletmenin yolu fiili meşru mücadeledir. Grev hakkının kazanılıp yasallaştırılması 1963’de Kavel işçilerinin fiili grev ve mücadeleleriyle elde edilmiştir. Sendikal hakların daraltılma girişimi işçi sınıfının devletin koyduğu sınırları hiçe sayarak, 15-16 Haziran 1970’de meydanları tutarak ve can feda bir duruşla püskürtülmüştür. Öncesinde olduğu gibi 12 Eylül sonrasında 1 Mayıs’ın ve Taksim’in kazanılması işçilerin, devrimci demokratların yasakları hiçe sayarak alanlara çıkmakta ısrar etmeleriyle kazanılmıştır. Keza yakın dönemde Tuzla tersanelerinde iş güvenliği çıtasının yükseltilmesi, iş kazalarında ölümlerin minimum seviyeye indirilmesi Limter-İş sendikasının uzun yıllara yayılan fiili meşru mücadelesi sayesinde elde edilmiştir.
İşçi sınıfı ekonomik, politik, teorik/ideolojik, moral ve psikolojik üstünlük alanların hepsinde mücadele yürütmek zorundadır. Bu mücadelede temel halka politik mücadeledir. Politik mücadele ön planda olursa diğer mücadele alanlarının da önü açılır; işçi sınıfı ve ezilenler bütün mücadele alanlarında kararlı bir iktidar yürüyüşünü sürdürebilir.