DİSK’in Kuruluşu
Türk-iş’in yerel sendikaları, birlikleri kapatıp merkezileşme yönünde önemli adımlar attıkça bürokratik korporatist yapısı gelişti güçlendi. TİP’in en önemli dayanağı olan İİSB sendikacıların yönetime girmesi engellenince başka bir dizi olguyla birlikte TİP’li sendikacıların Türk-iş’ten ayrılarak yeni bir konfederasyon kurması ağırlık kazandı.24
DİSK 13 Şubat 1967 de Maden-iş, Lastik-iş, Basın-iş, Gıda-iş ve T.Maden-iş (Zonguldak) sendikaları tarafından kuruldu. Kuruluş bildirgesinde: “Bizler, Türk işçi sınıfının tüm çıkarları, hakları, özgürlükleri ve de onuru için bir araya geldik. Emperyalizmin, devletimizin ve milletimizin hayatına yeniden kastetme çabalarının arttığını ve bir avuç aracının kapkaççının ve sömürücünün bu çabalara katıldığını gören bizler büyük Atatürk’ün daha 1921’de ilan ettiği gibi ‘bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı savaşmaya and içmiş insanlarız’ ” 25
Bir sendika konfederasyonu olması nedeniyle bazı şeyler anlaşılabilir olmakla birlikte reformcu bir içerikte olduğu, anti-emperyalist anti-kapitalist muhtevasının kemalizmle deforme edildiği görülmektedir. Keza 61 Anayasasına bağlılık ve savunusu da sınırlı demokratik haklarla yetinmeci bir yan taşıdığı anlaşılmaktadır, ki bu işçi sınıfı mücadelesini bulanıklaştırmaktadır.
DİSK’in kuruluşu Türk-iş’i telaşa düşürdü, aleyhte faaliyete başladı. Haksız da sayılmazdı. Türk-iş zaman içerisinde hem gücünün bir bölümünü daha DİSK’e kaptırdığı gibi işbirlikçi, sermaye ve devlet sendikacılığı hegemonyası büyük bir darbe yiyerek yerini giderek sınıf ve mücadeleci sendikal hegemonyaya bıraktı.
DİSK kurulduğunda 165 bin üyesi vardı, bunların 101587 üyesi aidat ödüyordu.
60’lı yıllar boyunca sınıf mücadelesi yüksek seyir izledi. Hem grevlerin ve greve katılan işçilerin sayısında önemli bir artış vardı hem de grev dışı mücadele biçimlerinde önemli bir artış oldu. 1963-70 arasında 30 dan fazla grev Bakanlar Kurulu kararıyla ertelendi. Zonguldak Kozlu Maden işçilerinin grevi ve direnişi (1965), Paşabahçe grevi (1966), Kavel grevinden sonra öne çıkan grev ve direnişlerdi. DİSK’in işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesinde önemli bir rolü oldu. 1967-70 arasında gerçekleşen grevlere toplam 57 bin işçi katılırken bunun üçte birine yakınını DİSK’e bağlı sendikalara üye işçiler gerçekleştirdi. Döneme damga vuran Derby işçilerinin fabrika işgali (1968), Royal Lastik Fabrikasında işçilerin üst aratmama eylemi (1968), 1969’da Singer ve Türk Demir Döküm işgali, Horoz Çivi ve Gamak26 Motor direnişleri, Çorum Alpagut direniş ve işgali, 1970’de Sungurlar direnişi ve ECA Pres Döküm fabrikası direnişi, İzmir Clemensan, İzmit Anadolu Döküm ve Garanti Alüminyum işçilerinin işgali öne çıkan işgal ve direnişler oldu.
Burjuva Cumhuriyetin yüzyıllık tarihine damga vuran işçi sınıfının 15-16 Haziran, tarihi bir ayaklanmadır. DİSK’in işyeri ve sendika temsilcileriyle aldığı karar, tabanın eylem ve hareketi ile kararlı bir mücadeleye dönüştü. TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalara üye işçilerin katılımı ile büyüdü. İstanbul, Gebze ve Kocaeli’yi kapsayan eylem başka illerde ve başka ülkerlerde sendikaların destek ve dayanışması ile karşılaştı.
61 Anayasası ile genişleyen işçi hakları her fırsatta sınırlandırmak ve gasp etmek isteyen siyasal iktidar ile bujuva partiler AP ve CHP ortak hareket ederek 274 sayılı SK’nın da sınırlandırmalar getirerek kazanılmış hakları gasp edecek, DİSK in kapısına kilit vuracak ve sendikal alanı sermayenin ve siyasal iktidarın hizmetinde sınıf işbirlikçisi TÜRK-İş in hegamonyasına bırakmak için değişiklik tasarısını AP, CHP ve MP’nin oylarıyla meclisten geçti. Fırtına bu yasanın geçmesiyle koptu.
İşçi sınıfı haklarının gasp edilmesine izin vermeyeceklerini “Türkiye’yi sarsan iki sıcak gün” ile gösterdi. DİSK yönetimini aşan hareket, tabanın hareketi ile İstanbul’un Gebze’nin her fabrikasını her meydanını, sokağını eylem ve yürüyüş alanına dönüştürdü. Engel olmak isteyen güvenlik güçlerinin engelini hemen her fırsatta aştı. 16 Haziranda işçi sınıfı ordusu saflarına yeni güçler katarak çıkan yasanın geri çekilmesini sağladı. 16 Haziran akşamı siyasi iktidar İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilan etti. 3 işçinin şehit düştüğü direnişten sonra DİSK’in 21 yöneticisi, birçok ileri ve öncü işçi ile bu mücadeleye katılan DEV-GENÇ’li öğrenciler tutuklandı. 3-4 ay sonra serbest bırakıldılar. 15-16 Haziran işçi sınıfını devrimci rolünün görülmesini sağladı. İşçi hareketinin yanında öğrenci gençliğin, aydınların köylülüğün ve Kürt halkının mücadelesi gelişmeye güçlenmeye başladı. TİP’in kuruluşundan sonra adım adım tüm ezilen kesimlerin mücadele arenasına akması ve giderek özneleşmesi ile fikir ayrılıklarına ve solda saflaşmalara dönüşerek 71 devrimciliğini ortaya çıkardı.
1968 den itibaren işçi sınıfının hareketinde niteliksel değişimin işaretleri ortaya çıktı. Grev sayısı ve greve çıkan işçi sayısı arttı. Fabrika işgalleri yeni bir mücadele biçimi olarak yayıldı. Fabrikaya, işletmeye el koyarak üretimi patronsuz sürdürme hareketleri ortaya çıktı. Çorum Alpagut’ta bunun kararlı örneği yaşandı. Günterm başka bir örneğiydi.
Grev ve direnişlerde anti-kapitalist, anti-emperyalist içerikte sloganlar duyulmaya başlandı. “Kahrolsun kapitalizm “, “Bağımsız Türkiye” sloganları öne çıkmaya başladı. Bu durum işçi sınıfının politikleşme içine girdiğini, sınıfsal bilincinde gelişme olduğunu gösteriyordu.
İşçilerin eylemlerine karşı siyasal iktidarın tavrında gözle görüşür bir değişim yaşanmaya başlandı. Saldırlar çok yönlü ortaya çıktı. Polis ve jandarma birçok greve, direniş, fabrika işgaline müdahele etmeye, direnişleri kırmaya, fabrikayı boşaltmaya, işçileri gözaltına alıp tutuklamaya sıkça başvurdu. Singer ‘de üç işçinin işten atılması üzerine fabrikayı işgal eden işçilerle polis arasında çıkan çatışmada yararlananlar oldu. İşçiler zorla fabrikadan çıkarıldı. 120 işçi gözaltına alındı. 6 işçi tutuklandı. 27 Gıslavend fabrikası işgaline polisin saldırması sonucu Hüseyin Çapkan isimli işçi yaşamını yitirdi.
Patronların grevleri, direnişleri kırmak için sivil faşist güçleri, faşist kamplarda eğitilen komandoları da sahaya sürdüler. Adana Bossa fabrikasında TÜRK-İş’e bağlı Teksif Sendikasından ayrılıp DİSK’e bağlı sendikaya geçmek isteyen işçiler Teksif’in sözleşmeye oturmak istemesi karşısında fabrikayı işgal edince polis ve jandarma fabrika duvarını buldozerle yıkıp içeri girdiğinde faşistler de fabrikaya girerek “Komünistlere ölüm” naraları arasında işçilere saldırdı. 60 işçi yaralandı, 160 işçi gözaltına alındı.28 Saldırının diğer bir biçimi de sendika değiştirmeye zorlamaktı. Sermaye ve gerici iktidar işçilerin örgütlü olduğu sendikaların yerine patronların tercih ettiği sarı sendikaları işyerine sokmak için baskı uyguluyordu. MC ve AP azınlık iktidarı sırasında işçi hareketi sistemli bir faşist saldırı karşısında kaldı. Bölge Çalışma müdürlükleri ile işyerlerine, işçileri temsil etmeyen sarı, gerici, faşist sendikalar getirildi. Çok sayıda ülkücü, faşist özellikle KİT’lere ve özellikle kooperatif kuruluşlarına yerleştirildi. İçerden bu faşistlerin, dışarıdan örgütlü faşist komandoların saldırıları ile işyerlerinde baskı oluşturuldu. İşçiler dövüldü hatta öldürüldü. DİSK üyeleri sendika değiştirmeye zorlandı. 29 İktidar ve sermaye resmi, sivil faşist güçleri ile işçi hareketinin iradesini kırmak, politikleşmesini engellemek için tüm güçlerini seferber etmekteydi.
931 ya da 1475 Sayılı İş Kanunu İle Geriye Dönüş
Burjuva iktidar iş kanununda değişiklik yaparak saldırılarını sürdürdü. 1964 yılında meclise sunulan 931 Sayılı iş kanunu tasarısı meclisteki tartışmalardan ve oylamalardan sonra 1967 yılında yürürlüğe girdi. TİP Anayasa Mahkemesine başvurararak 1970 Mayısında yasanın iptalini sağladı. 931 Sayılı iş kanunu 1971 Ağustosunda 1475 Sayılı iş kanunu olarak pek bir değişiklik yapılmadan yürürlülüğe girdi. Eski ismiyle 931 yeni ismiyle 1475 Sayılı iş kanunu 19366 yılında çıkarılan 3008 sayılı iş kanununun da gerisindeydi. İşçilerin iş güvencesini zayıflatan, kolayca işten çıkarılmasını sağlayan( örneğin iki işçi arasında gerginliği işten atma gerekçesi yapma, kıdem tazminatının gasp edilmesine yol açan 3 yıllık olmayan işçiye kıdem tazminatı verilmemesi gibi) işverenlere yeni haklar sağlayan, işe yeni giren işçilerin deneme süresini bir aydan 3 aya çıkaran, asgari ücretin tespitinde en çok üyeye sahip kondederasyonu yetkilendiren, işçilerin patronlar karşısında köle durumuna düşmesine yol açan ve tüm işçileri yasa kapsamına almayan bir yasaydı. 30
Faşizm 35 yıl öncesine de gitmekte bir beis görmüyor. İşçi sınıfının kazanılmış ya da burjuva demokratik kırıntıların sonucu olan haklar budanıyordu.
12 Mart 1971’de Darbe
Ordu, derinleşen siyasi krizi çözmek “sosyal uyanış”ı bastırmak, MGK’nın iktidar tekelini tahkim etmek, rejimi yarı-askeri faşist diktatörlük olarak yeniden örgütlemek, işbirlikçi tekelci burjuvazinin onayıyla, ABD ve NATO’nun desteğiyle toplumsal muhalefeti ezmek için darbe gerçekleştirdi.31 Ordu verdiği muhtırayla Demirel hükümetini devirdi, meclisi ve partileri tasviye etmeden yerine teknokratlardan oluşan bir hükümet kurdurarak ülkeyi yönetti.
26 ilde ilan edilen sıkıyönetimle CHP’li Nihat Erim’in teknokratlar hükümeti ordunun talimatıyla tüm ilerici demokrat aydın, sendikacı, emekçi sol çevrelere saldırılara girişti. Devrimci hareketin önder ve ileri kadrolarının imhasına yöneldi. Bunlardan bini tutuklandı. MİT “laboratuar” dediği işkence tezgahlarında birçok kişi sorgulandı ve bazıları fiziiken imha edildi. Darağaçları kuruldu, çoğu devrimci infaz edildi.32 71 devrimci hareketinin simge isimleri Mahir Çayan, Cihan Alptekin ve yoldaşları, Deniz Gezmiş ve iki yoldaşı, Sinan Cemgil ve yoldaşları, Ali Haydar Yıldız ve İbrahim Kaypakkaya darbecilerin (darbeyi destekleyenlerin) kararlarıyla infaz edildiler.
Generaller “61 Anayasasının topluma bol geldiğini” söyleyerek anayasada var olan sınırlı demokratik hakları ortadan kaldırmak istediklerini gösterdiler. CHP, AP ve MHP gibi burjuva faşist partilere dokunmayan cuntanın sivil hükümeti anayasanın temel hak ve özgürlükleri kapsayan 44. maddesini değiştirdi. Anayasanın 11. maddesini yasayla sınırlandırma olanağı tanındı. MGK’nın yetkileri arttırıldı, hükümeti de bağlayacak “tavsiye”lerde bulunma yetkisi tanındı. Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kuruldu. Üniversitelerin özerkliği ortadan kaldırıldı. Anayasa mahkemisi’nin yetkileri sınırlandırıldı. Radyo-televizyon kurulunun özerkliği ortadan kaldırıldı. 1976 yılına kadar DGM’ler yürürlükte kaldı, bu süre içinde 3 binden fazla insan bu mahkemelerde yargılanarak çeşitli cezalar aldı.33 26 Nisan 1971 de ilan edilen sıkıyönetim askere geniş yetkiler tanıdı. 12 Mart faşizmi 14 Ekim 1973’te seçimle hükümetin belirlenmesine dönmesine rağmen MGK’nın yeni yapısıyla, çıkardığı yasalarla, anayasa değişikliğiyle yürürlükte kalmaya devam etti.
12 Mart darbecilerinin yaptığı anayasa değişiklikleriyle memurların sendikalaşma hakkı ortadan kaldırıldı, memur sendikaları kapatıldı. Bu dönemde çok sayıda grev ertelendi, bazı grevlere sıkıyönetim komutanlıklarınca müdahale edildi.
1402 sayılı sıkıyönetim kanunuyla sıkıyönetim komutanları sorumlu oldukları bölgelerde grev ve lokavtı geçici ya da sürekli olarak yasaklamak, izne bağlamak, işgal, fiili durum boykot ve iş yavaşlatılması gibi hareketleri yasaklamak, önleyici tedbirler almak, kapalı-açık alanlarda her türlü toplantıyı, gösteriyi yasaklamak, dernek vb. kurumların faaliyetlerini durdurmak ya da izne bağlamaktı. Seka işyerlerindeki 26 Ekim 1971 deki grev İstanbul sıkıyönetim komutanlığınca durduruldu. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Ankara sınırlarındaki grev yasağı Ekim 1973’te kaldırıldı.34
12 Mart darbesi gerçekleştiğinde bazı reformcu sol çevrelerde, aydınlarda ve ilerici kesimlerde 61 darbesine benzer hayaller besleyen kesimler vardı. Bu nedenle darbeyi desteklediklerine ilişkin açıklama yapmakta gecikmediler. Sendikal alanda da Türk-iş’in yanında DİSK’de darbeyi destekleyenler arasındaydı.35 Darbenin niteliği sıkıyönetimin ilan edilmesiyle birlikte daha açık ortaya çıkmasına rağmen DİSK’in ve çoğu sendikanın tutumunda bir değişiklik olmadı. 12 Mart darbesine karşı DİSK yönetimi de sessiz kaldı. “DİSK bu dönemde sola ve aydınlara karşı yürütülen tutuklamalar, TİP’e dava açılması, hatta idam cezaları karşısında tutum açıklamaktan kaçınmıştır. TİP ve TÖS’e dava açılmış olmasının ve geniş tutuklama furyasının DİSK’i temkinli ve pragmatist davranmaya ittiği söylenebilir.”36
DİSK yönetiminin faydacı ve temkinlilikten ziyade 16 Haziran 1970 başlayan bir gerileme sürecinden, bir irade kırılmasına dönüşmekte olan bir süreçten söz edebiliriz.
DİSK burjuva cumhuriyetin 50. yılı vesilesiyle Aralık 1973 ten itibaren genel af çıkartılması yönünde bir faaliyet içerisine girdi.
1976 yılında DGM kaldırılana kadar birçok grev ve direniş sıkıyönetim komutanlıklarınca, DGM’lerce yasaklandı, durduruldu. İşçilerin birçok eylemi polis ve jandarmanın müdahalesiyle karşılaştı. Bu saldırılarda gözaltına alınan işçiler, sendikacıların sayısında artış oldu. 1974’te İskenderun Demir-Çelik inşaatında çalışan 10 bini aşkın işçinin yaptığı miting sonrasında 400 kişi tutuklandı. İskenderun Payas’ta demir-çelik inşaatında çalışan 10 bin işçi direnişe geçince DGM’ce 60 kişi tutuklandı.
İşçi Direnişlerine Karşı Faşist Saldırılar
12 Mart darbesinden sonra özellikle 1974’ten itibaren gelişmeye başlayan işçi ve emekçi hareketini etkisizleştirmek hatta ezmek için faşizm ve sermaye yoğun bir çaba içine girdi. Faşist MC hükümeti sıkıyönetim son bulduğu halde DGM’ni devam ettirmek yoluyla ‘sıkıyönetimi’ sürdürmek istedi. Faşist terör tırmandırılarak hareketi ezme yoluna gidildi.
1974’ten itibaren işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin mücadelesinde canlanma başladı. Grev ve direnişler her geçen gün arttı. Kamu emekçilerinin sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı elde etmek için eylemleri yoğunlaştı. Bu durum iktidar ve sermaye cephesinde önemli rahatsızlıklara yol açtı.
Emekçiler ve ezilenlerde politik mücadeleye ilgi arttı. Politik bilincin gelişmesi mücadelenin de yükselmesine neden oldu. Faşizm ve sermaye işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini durdurmak için her türlü yolu meşru gördü ve başvurdu. Komando kamplarında eğitilmiş faşistler, kontrgerilla sahaya sürüldü. Grevleri, direnişleri kırmak için bu militarist güçler etkin biçimde kullanıldı. Grev kararları DGM’nce, hükümetçe yasaklandı ya da ertelendi. Polisin, jandarmanın birçok greve, direnişe müdahalesi gözaltılarla, tutuklamalarla hatta işçilerin ölümleriyle sonuçlandı.
Ankara’da kapıcıların, İstanbul’da İETT işçilerinin grevine sıkıyönetimce yasak geldi. Ankara İş Mahkemesi 5 bin SSK işçisinin grevini durdurdu. Tariş’teki direnişte 450 işçi işten atıldı, 10 işçi DGM’ce tutuklandı. Konya Seydişehir Alüminyum işçileri Türk Metal Sendikası’ndan ayrılıp DİSK Maden-iş Sendikası’na üye olmak isteyince komando ve Türk Metal’in silahlı militanlarının saldırısına uğradı. Profilo işçilerinin direnişini kırmak, işgalini sonlandırmak için güvenlik güçleri saldırdı, 1 işçi öldürüldü, 6 işçi temsilcisi tutuklandı. 1978 de THY işçilerinin grevi 2. kez ertelendi.
Çok yönlü saldırılar kitle hareketini durduramadı, hareket tüm saldırılara rağmen gelişmeye devam etti. İşçi sınıfı politik mücadelelerle sermaye ve faşizmin karşısına dikildi.
DGM’ne Karşı Mücadele
Siyasi iktidar 12 Mart darbesinin yarattığı baskı rejimini kalıcılaştırmak isteyen faşist 1. MC hükümeti, anayasada değişiklik yaparak DGM’ni kurmak için harekete geçti. 21 Temmuz 1973’te DGM yasası yürürlüğe girdi. Bu yasanın/mahkemelerin kapsamına temel hak ve özgürlükleri kısıtlamak, işçi, işveren ilişkilerine işbirlikçi tekelci burjuvazinin çıkarları doğrultusunda karar vermek, karı, sömürüyü ve baskıyı arttırmak hedeflendi. Üstelik çıkarılan DGM yasası anayasaya da aykırıydı. Anayasa Mahkemesi yasanın anayasaya aykırı kısımlarının değiştirilmesi için usulden bozdu, 5 ay sonra yürürlüğe girdi.
İş uyuşmazlıkları kapsamında işçileri doğrudan yargılayacak, temel hakları ortadan kaldıracak DGM yasasına karşı DİSK harekete geçti. DGM’nin kaldırılması ve işçi düşmanı MC hükümetinin yıkılması için Türk-iş’e bağlı “sosyal demokrat” 12 sendikanın katıldığı ve birçok meslek kitle örgütünün de (Töb-der, Tüm-der, Tüs-der, TMMOB, ÇHD, Barolar Birliği) destek verdiği siyasi genel grev büyük yankı uyandırdı.12 ilde gerçekleşen siyasi genel grev 16 Eylül de başladı, 21 Eylül de son buldu. 100 bin işçinin katıldığı iş bırakma eylemine 20 il ve 2 ilçede 239 fabrika ve işletme ile ayrıca aynı il ve ilçelerin belediyelerinde katılım oldu. Genel siyasi grev ve genel yas nedeniyle 3 bin işçinin işine son verildi. Patronlar genel grevin intikamını işçilerin işine son vererek aldılar. 3 bin işçi de tutuklandı.37
Genel siyasi grev DGM’nin kaldırılmasını sağladığı gibi sermaye ve faşizme çok büyük mesaj verdi. Politik bir işçi sınıfı hareketinin/grevinin neler başarabileceğinin, ezilen tüm kesimlere nasıl önderlik edilebileceğinin somut göstergesi oldu.
Politik bir işçi sınıfının ve militanlaşan bir işçi hareketinin gücünden korkan sermaye ve faşizm bunun önlemlerini almak için daha büyük saldırı hazırlığına girişti.
1 Mayıs 1977 de 500 bin emekçiyi Taksim meydanında toplayan DİSK ve emekçi sol yapılar sermaye ve faşizmin katliam planının ürünü olarak ve başta ABD emperyalizminin CİA eliyle gelecekteki darbenin zeminini hazırlamak için kontrgerilla büyük bir katliam gerçekleştirdi.
41 işçi ve emekçinin can verdiği katliamla işçi sınıfına büyük bir gözdağı verilerek işçi sınıf hareketi ezilmek istendi.38
İşçi sınıfı direnişini sürdürerek kazandığı mevzilerini korumaya kararlıdır. Burjuvazi terör estirerek 1 Mayıs’ları yasaklayarak, kitlesel işten atmalara başvurarak, kontrgerilla ve faşist güçler vasıtasıyla sendika önderlerini katlederek, grevleri yasaklayarak, işçi sınıfı ve emekçi halkı kitlesel katliamlardan geçirerek, ezerek dize getirmek ve darbenin koşullarını hazırlamak istedi.
Burjuva cumhuriyetin kuruluşundan 12 Eylül darbesine kadar işçi sınıfı, gericilik ve faşizmin baskılarıyla grev ve örgütlenme yasaklarıyla, cinayet ve katliamlarıyla yüz yüze geldi. Her fırsatta öncüsünden yalıtılmak için sınıf ve öncü yoğun saldırılarla siyasi cinayetler ve katliamlarla karşılaştı. Faşist burjuva cumhuriyet 61 Anayasasıyla kısmi bazı haklar tanısa da her fırsatta iktidar ve sermaye bu hakları ve dişe diş mücadeleyle elde edilen kazanımları gasp etmeye yöneldi.
Lakin umudun işçi sınıfı ve ezilenlerden yana olduğunu tarih bize göstermektedir, zaman bize gösterecektir.
Alıntılar:
24- Aziz Çelik- Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık- sf.520,535
25-DİSK Tarihi- C-1-sf.197
26- Gomak Motor direnişinde Şerif Aydın isimli işçi polis kurşunuyla katledildi.
27-STMA-C-7-sf.2147
28-A.g.k- sf.2161
29- A.g.k- sf. 2282
30- DİSK Tarihi- C-1 – sf.306
31- Rojhat Zagros- Temel Görüşler- sf.16-7
32- Erikdan Zürcher- Modernleşen Türkiye’nin Tarihi – sf. 377
33- A.g.k- sf. 378
34- DİSK Tarihi- C-1- sf.442-3
35- A.g.k-sf.444
36- A.g.k-sf.449
37- DİSK Tarihi C-2 -sf.141-186
38-A.g.k- sf.226
Fehmi Çapan