Türkiye’de İşsizlik
Türkiye ekonomisinin son elli yılı dalgalı geçen bir yarım yüz oldu. İthal ikameli ekonomik politikadan neoliberal ekonomik politikaya geçiş; geçiş sürecinde ve sonrasında yaşanan fazla üretim ve finansallaşma krizleri (19773-’74, 1979-’80, 1991-’94, 2001, 2008-’9 ve 2018 krizleri) ve beraberinde büyüyen işsizlik de dalgalı bir seyir izledi. Ve kronik kitlesel işsizlik son 20 yılın en belirgin olgusu olarak yaşanıyor.
İşsizlikle ekonomik büyümenin, üretimde verimliliğin ve istihdamın doğrudan ilişkisi var.
Kapitalist ekonomide gelişme, büyüme varsa bu durum normal koşullarda işsizliği de gerektirir. Eğer ekonomik durgunluk, kriz emareleri varsa bu durumu üretimin daralmasına, işsizliğin artmasına yol açar. Üretimin ya da iş gücünün verimli hale gelmesi ekonominin büyümesine yol açar. Üretimde verimlilik artarken işsizlikte artar. Üretimde teknolojik yenilenme daha az işçiyle daha fazla üretime yol açar (nispi artı değeri arttırma). Keza çalışma süresini uzatarak daha az işçiyle daha fazla üretime yol açar (mutlak artı değeri arttırma). Ekonomik büyümeyle verimlilik arasında doğrudan bir bağ vardır. Bu durum (özellikle de emperyalist küreselleşme koşullarında istihdamsız (istihdam yaratmadan) büyüme gibi bir olguyu geliştirmektedir.
Türkiye’de sermayenin istihdam yaratma kapasitesi düştü, giderek de istihdam yaratmak kapasitesini yitirmektedir.
“Türkiye’de 200’li yılların büyümesi istihdam yaratmayan bir nitelik sergilemiştir..” İşsizlik “2002-’14 döneminde yıllık ortalama %9.7 seyretmiştir. Başka bir deyişle istihdamın büyümeye duyarlılığı azalmış bulunmaktadır.”(24) Bu tarihler arasında ekonomik büyüme ise 25 ülkeden oluşan ülkelerin ortalamasının 0.4 puan üstüne çıkarak %4.9 oranında gerçekleşti. Büyüyen ekonomiyle istihdam arasındaki bağ zayıflamakta, işsizlik artmaktadır.
İş gücüne katılım ve istihdam bakımından Türkiye OECD ülkeleri içinde en gerilerdedir. 2018 verilerine göre OECD ülkelerinde iş gücüne ortalama katılım oranı yüzde 60.3 iken Türkiye’de iş gücüne katılım bu ortalamanın 6.7 puan altında yüzde 53.6’dır. OECD ülkeleri içinde sondan üçüncü sıradadır. İstihdama ortalama katılım oranı OECD ülkeleri içinde yüzde 97.1 iken, Türkiye’de bu oran 9.5 puan altında yüzde 47.6 ile OECD ülkeleri içinde sondan üçüncü sıradadır.(25)
İş gücüne katılım da, istihdam düzeyi de çok düşüktür.
Ekonomiyle büyümeyle istihdam arasında önemli bir bağ var.
Ekonomik büyümeden kastedilen üretim miktarının artmasıdır. Ekonomik büyümeyi belirleyen faktörler iş gücü fazlalığı ekonomik büyümenin önemli faktörüdür. Sermaye ya da kapitalist ekonomi bu iş gücüne ihtiyaç duyar. Büyümek için yalnız başına vasıflı ve vasıfsız iş gücü fazlalığı yeterli değildir. Yeni fabrikaların, işletmeleri; üretim ve hizmet alanlarının oluşturulması veya var olanların büyütülmesi sermaye birikimine bağlıdır.
Birikmiş sermaye yeniden üretime yönelirse ve iş gücüyle buluşursa büyüme gerçekleşir. Ve işsizlik düşer. Sermaye üretim yerine finansal alana yönelirse burada ekonomik büyümeden söz edilemez.
Büyümeyi belirleyen faktör teknolojidir; üretimdeki teknolojik yenilenmedir. Yeni teknoloji sayesinde hem üretim artacak hem de sermaye pazarda rekabet edecek güce kavuşacaktır. Ve pazarda azami kar elde etme olanaklara sahip olacaktır. Sermaye için bilimsel teknik gelişme büyümenin koşuludur, vazgeçilemezdir. Ar-Ge çalışmalarına önemli sermaye grupları bu nedenle yatırım yapmaktadır.
Ancak yeni teknoloji işçilerin bir bölümünü aynı zamanda işsiz ordusunun bir bölümünü üretime çeker. Toprak (Ormanlar, madenler yüzey ve su kaynakları kastedilir) ekonomik büyümede diğer önemli faktördür. Yalnızca her zaman için gerekmeyebilir.
AKP’nin hükumet ve daha sonra iktidar olduğu yıllarda 2002’den 2014 sonuna kadar ki büyüme hızı, yani 12 yıllık sürede ortalama büyüme yüzde 4.7’dir.(TÜİK)
Türkiye’nin 2002-2014yıllarındaki büyüme oranının daha iyi anlaşabilmesi için aralarında büyüyen Çin, Hindistan ve Rusya) ve esas olarak büyümekte olan ekonomilerin olduğu 25 ülke ile karşılaştırıldığımızda: En fazla büyüme oranına: 1. sırada %10 civarında Çin; 2. sırada %7.4 civarında Hindistan; 3. sırada %6.3 civarında Vietnam yer alırken listenin son üç sırasında 24. sırada %3.1 civarında Güney Afrika; 25. sırada %2.2 civarında Meksika; 29. sırada %1.8 civarında Macaristan yer almaktadır. Türkiye bu sıralamada 10. sıradadır, %4.9 ile bulunmaktadır. Bu ülkelerin ortalaması %4.5’tir.(26) Son yedi yılın büyüme oranı tahminen ortalama olarak yüzde 4.5 civarındadır.
Türkiye ekonomisinin 1961- 2021 yıllarında ortalama büyümesinin yüzde 4.6 olduğu tahmin ediliyor. Bu büyümenin son yirmi yılı istihdam yaratmayan bir büyümeye dönüşmüştür.
Ekonomik büyümeyle bağlantılı bir diğer kavram verimliliktir. Daha az işçiyle daha çok üretim gerçekleştirme oranına verimlilik diyebiliriz. Ekonomik büyüme de verimlilikle kaynakların birleşmesiyle gerçekleşiyor. Başlangıçta sermaye birikimi iş gücü verimliliğinde ve sermaye artışında önemli bir rol oynarken giderek toplam faktör verimliliği gelişti (ülkelerdeki toplam üretimin iş gücü ve sermaye stokuna oranı olarak tariflenir). Ve büyüme bu bağlamda hem üretim faktörlerinin artışında hem de teknolojik ilerlemeyle bağlantılı olarak gelişir.
Verimlilik esas olarak teknolojik yenilenmesinin sonucu olarak görülür. Daha az işçinin aynı süre içinde daha yoğun çalışması olarak algılanır. Nispi artı- değer oranının yüklenmesi verimliliğin bir boyutunu oluşturur. Aynı zamanda teknolojik yenilenmenin karlı olmadığı, iş gücünün çok ucuz olduğu ve gündelik 8 saat çalışma yerine 10- 11 saat çalışmanın, diğer bir deyişle kuralsız çalışmanın rutin hale geldiği koşullarda daha fazla üretim de verimlidir. Yani mutlak artı- değeri oranının artması da verimliliğin diğer boyutunu oluşturur.
Verimlilik artarken kapitalist ekonomi de büyümektedir. Ancak bu artışın ve büyümenin istihdamı büyüten bir rolü görülmemektedir.
Kapitalist sistem 2000’lerden itibaren ekonomik büyümesini istihdamsız gerçekleştirmektedir. Aşağı yukarı 20 yıllık süreç istihdamı küçülten bir büyümedir, istihdamı büyüten bir büyüme değildir.
2021 sonrası ekonomik büyümeye ve yüksek verimliliğe rağmen istihdam yaratılamaması/sınırlı düzeyde bir istihdamın yaratılması işsizliğin 2000’li yıllardan itibaren ikili haneye çıkması büyümenin içeriğiyle bağlantılıdır.
“Büyümenin ardındaki itici güç, dışarıdan yoğun olarak gelen sermaye akımıydı ve bu akımları çeken de ülkedeki çok yüksek faiz oranlarıydı. Dolayısıyla söz konusu akımlar çoğunlukla kısa vadeli ve spekülasyon bağlantılı idi… Üretimin yerini ithal ürünlerin alması, ülkede daha düşük katma değerli üretime yol açtı.”(27) Bu durum konjoktürel görülebilir. Lakin sermayenin daha fazla spekülasyona, borsaya yöneldiği gerçeğini değiştirmiyor.
Küresel ekonomik sistemin büyümesinin istihdam yaratmakla bir bağı kalmadı, koptu. Sermayenin bir yandan üretimle de bağı zayıflamaktadır. Temel iki yönelimin birincisi; sermayenin giderek finansal alana daha fazla yönelmesi; ikincisi çarpık da olsa teknolojik temelli yenilenmeye yönelmesi kronikleşen işsizliği kitleselleştirerek milyonlarca işçinin üretimle, hizmetle bağını kopartarak açlığa mahkum etmektedir.
Coğrafyamızda gerçek işsizlik verileri sermaye devletinin kurumları tarafından gizlenmektedir. (Önceden DİE, sonradan TÜİK, İŞKUR gibi), rakamlar küçük gösterilmektedir. İşsizliğin ürkütücü boyutlara ulaştığı emekçilerden ezilenlerden gizlendi, gizlenmektedir. 2021’in Martından itibaren “atıl iş gücü” olarak geniş tanımlı iş gücü açıklanmaya başlanmasına rağmen durum değişmedi.
Coğrafyamızda son 30 yılın işsizlik verileri işsizliğin seyrini görmek bakımından elzemdir. Geniş tanımlı işsizlik bize yine de gerçeğin bir yüzünü göstermektedir, tamamını değil.
1990-’99 yılları arası D1on yıllık dönemde (12 yaş ve üstü)D2geniş tanımlı işsizlik 1990 yılında 21 milyon tahmini işsiz (işsiz ve eksik istihdam toplamı) mevcut; oranı ise yüzde 14.6…1994 yılında 4.8 milyon işsizin oranı ise yüzde 23.4 oldu. 1999’da işsizlik bir önceki yıla göre bir miktar gerilese de on yıl içinde yükselmeye devam etti. Ve 5.7 milyon işsiz meydana geldi, oranı yüzde 21:9… 1990-’99 yılları arası on yıllık dönemin ortalaması yüzde 19.23’tür.
2000- 2009 yılları Türkiye ve dünyada krizler yılı oldu. 2001 krizinin sarsıntıları uzun sürdü. Peşinden 2008-2009 dünya krizi de Türkiye’de derin izler bıraktı. 2000’de 23 milyon iş gücüne karşılık istihdamda 21.9 milyon çalışan vardı. 2.6 milyon iş gücüne işsizin toplam oranı yüzde 10.9 olarak gerçekleşti.D3 İşsizlik sıçramalı bir şekilde büyüyerek 2005 yılında 4.5 milyonu buldu, oranı ise yüzde 18.2’ye yükseldi. Kriz sonrası ekonomik büyüme yaşanmasına rağmen işsizliği azaltacak bir gelişmeye yol açmadı.
Tablo-3
Geniş tanımlı
İşsizlik (12+)15+ |
Dar tanımlı
işsizlik 15+ |
Genç
işsizliği 15-24 |
Kadın
işsizliği |
Erkek
işsizliği |
|
1980 | 8.6 | ||||
1981 | 7.6 | ||||
1982 | 7.5 | ||||
1983 | 8.2 | ||||
1984 | 8.1 | ||||
1985 | 7.5 | ||||
1986 | 8.4 | ||||
1987 | 8.8 | ||||
1988 | 8.4 | 60.3 | |||
1989 | 8.6 | 53.4 | |||
1990 | *14.6 | 8.0 | 54.3 | ||
1991 | 15.5 | 8.2 | 55.7 | ||
1992 | 18.5 | 8.5 | 55.7 | ||
1993 | 19.7 | 9.0 | 55.8 | ||
1994 | 20.7 | 8.6 | 53 | ||
1995 | 18.3 | 7.6 | 54.3 | ||
1996 | 18.5 | 6.6 | 54.6 | ||
1997 | 21.2 | 6.8 | 54.8 | ||
1998 | 23.4 | 6.9 | 51.5 | ||
1999 | 21.9 | 7.6 | 48.6 | ||
2000 | **10.9 | 6.5 | 47.1 | ||
2001 | 12.3 | 8.4 | 43.8 | ||
2002 | 14.0 | 10.3 | 39.7 | ||
2003 | 14.0 | 10.5 | 39.1 | ||
2004 | 14.6 | 10.8 | 38.5 | 11.2 | 10.8 |
2005 | 18.2 | 10.6 | 36.9 | 11.2 | 10.5 |
2006 | 17.3 | 10.2 | 35.7 | 11.0 | 10.0 |
2007 | 16.8 | 10.3 | 36.7 | 11.6 | 10.7 |
2008 | 17.4 | 11.0 | 34.4 | 14.3 | 13.9 |
2009 | 20.6 | 14.0 | 32.5 | 13.0 | 11.4 |
2010 | 18.3 | 12.0 | 11.3 | 9.2 | |
2011 | 17.5 | 9.8 | 10.8 | 8.5 | |
2012 | 16.3 | 9.2 | 11.9 | 8.5 | |
2013 | 17.5 | 9.7 | 11.9 | 9.0 | |
2014 | 18.8 | 9.9 | 12.6 | 9.2 | |
2015 | 17.2 | 10.3 | 13.7 | 9.6 | |
2016 | 20.0 | 10.9 | 14.1 | 9.4 | |
2017 | 18.3 | 10.9 | |||
2018 | 20.9 | 11.6 | |||
2019 | 20.6 | 14.7 | |||
2020 | 26.4 | 13.2 | |||
2021 | 22.6 | 11.2 |
2000-2009 yıllarının ortalama işsizlik oranı yüzde 15.6 oldu.
2010-2021 yıllarını kapsayan 12 yıllık dönemde ekonomik kriz ve pandemi kriziyle işsizlik zirveye çıktı. 2010’da iş gücü 25.6 milyon, istihdam ise 22.6 milyonu buldu. İşsizlik 5 milyonu, oranı ise 18.3 ile bir önceki yıla göre az bir düşüş yaşandı. 2014’te işsizlik 5.3 milyona çıkarken, işsizlik oranı da yüzde 18.8’e yükseldi. 2018 yılında işsizlik 6.351 milyona tırmanırken işsizlik oranı yüzde 18.3 oldu. (Ekim 2018). Ağustos 2019’da yüzde 20.6 olan geniş tanımlı işsizlik oranı Ağustos 2020’de yüzde 26.7’ye yükseldi: İşsiz sayısı 9.6 milyonu aştı. Covid-19’ın etkisiyle işsizlik ve iş kaybı toplamı 10.5 milyona ulaştı. Ağustos 2020’de iş gücü 31.749 milyon, oranı ise yüzde 50.6; İstihdam 27.554 milyon oranı ise yüzde 43.9…
2021Temmuz’unda ise işsizlik 9.5 milyon civarında, işsizlik oranı ise yüzde 23.6’ya geçen yıla göre geriledi ama yıllarca büyümesini sürdürdü. İktidarın palyatif ya istihdam yaratma paketlerinin çoğu kısa sürede ıskartaya çıktı. Türkiye ekonomisinin istihdamla bağı koptu. İstihdam yaratma kapasitesini yitirdi. Ekonomik büyümenin olduğu dönemlerde işsizlik yerinde saydı ya da çok küçük oranlarda küçülmeye yol açtı. 2020 yılında işsizlikte tarihin zirvesi yaşandı. Ve işsizlik 10 milyonu buldu. 2010-2021 yıllarını kapsayan 12 yıllık sürede ortalama işsizlik oranı yüzde 19.58’e çıkarak daha önceki on yıllık ortalama oranlarının üstüne çıktı.
Son 32 yıllık dönemin geniş tanımlı işsizlik oranı ortalaması yüzde 18.13 olarak gerçekleşti. Bu durum kronik kitlesel işsizliğin dayandığı seviyeyi gösteriyor.
AKP iktidarı öncesi 13 yıllık dönemde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 17.65 iken 2003-2021 yılları arası 19 yıllık AKP iktidarı dönemindeki işsizlik oranı ortalaması yüzde 18.6 olarak gerçekleşti. Ve AKP dönemindeki işsizlik oranı ortalaması yüzde 18.6 olarak gerçekleşti. Ve AKP dönemindeki işsizlik oranı geçmiş dönemi geride bıraktı; istihdam yaratmayan politikalarıyla işsizler ordusuna her geçen gün yüzlerce, binlerce, milyonlarca proleteri katıyor. İş gücündeki her beş kişiden biri işsiz görünüyor.
Resmi (dar tanımlı) işsizlik verilerine de kısaca bakmakta yarar var; geniş tanımlı işsizlik oranıyla karşılaştırmak bakımından önemli.
1980-2021 yılları arasındaki dönemin ele alındığı ve onar yıllık dilimlerle bu dönemlerin ortalamaları işsizliğin resmi düzeyde de ne düzeyde kronikleştiğini gösteriyor. Uluslar arası karşılaştırmalarda resmi işsizlik verileri baz alındığı için ayrıca resmi veriler üzerinde durmaya ihtiyaç var.
– 1980-’89 on yıllık dönemde resmi işsizlik oranı ortalama olarak yüzde 8.17’dir.
– 1990-’99 “ “ “ “ “ “ “ “ “ 7.78’dir
– 2000-’09 on yıllık dönemde resmi işsizlik oranı ortalama olarak yüzde 10.26’dır.
– 2019-’21 oniki “ “ “ “ “ “ “ “ 11.28’dir
Her bir dönemin oranı resmi olarak kronik kitlesel işsizlik düzeyini göstermektedir. 2000’den itibaren işsizliğin oranının çift rakamlı düzeye geldiği ve bu dönemden itibaren işsizliğin yükselmeye devam ettiği görülmektedir.
Dar tanımlı işsizliğin 1980-2021 yılları arası ortalaması yüzde 9.36’a resmi olmasına rağmen oldukça yüksek bir orandır. AKP iktidarı öncesi dönem 1980-2002 arası ortalama oran yüzde 8.23’tür. AKP iktidarı neoliberal politikaların kararlı uygulayıcısı olarak işsizlik oranlarının yükselmesine yol açtı. AKP’nin yirmi yıllık iktidarı döneminde işsizlik oranlarında rekor kırıldı. Ortalama oran yüzde 11.4 olarak gerçekleşti. Bu oran son 20 yıllık kronik kitlesel işsizlik düzeyini gösteriyor.
Türkiye’de işsizlik düzeyi dünyada diğer ülkelerin işsizlik düzeylerinden bağımsız ele alınamaz. Ancak OECD ülkeleriyle bir karşılaştırma bile Türkiye’de bu farkın ne kadar fazla olduğu ortaya koyar. İşsizliğin boyutları daha görünür hale gelir.
Türkiye işsizliği OECD ülkeleriyle karşılaştırdığımızda 36 ülke arasında en fazla işsizlik oranıyla Türkiye üçüncü sırada yer alır.
Tablo-4
2018 Üçüncü çeyrek | 2021 Temmuz* | |
1’Yunanistan
2’İspanya 3’Türkiye ………………….. 34’ 35’ 36’ OECD ortalaması 28 AB üyesi ortalaması |
% 15.9
% 19.0 % 11.2
% 2.7 % 2.4 % 2.3 % 5.3 % 6.8 |
% 14.6
% 14.3 % 12.0 |
Tablo Disk-AR, Age, kaynak OECD veritabanı sf:28
*2021 Temmuz verileri günlük gazetelerden alındı.
Tablo 4’te OECD ülkelerinde en fazla işsizlik oranına sahip olan ülkeler ile en az işsizlik oranına sahip ülkeler ve oranları ile OECD ve 28 AB ülkesinin ortalamaları görülmektedir. Türkiye çok yüksek işsizlik oranlarına sahip; OECD ortalamasından iki misli fazla, 28 AB ülkesi ortalamasından da bir buçuk misli büyük işsizlik oranına sahiptir. Bu oranlar 2021’in ikinci çeyrekte görece değişime uğramış, Yunanistan ve İspanya’da işsizlik ortalamasında düşüş yaşanırken Türkiye’de işsizlik oranı yükselmeye devam eder.
Dünya genelinde işsizlik oranları yüksektir. Türkiye gibi bazı ülkelerde bu oran çok daha yüksektir. Bu yüksekliğin nedeni sermaye iktidarının uyguladığı ekonomik politikalardır. AKP iktidarı işsizliği azaltarak görece politikalar yerine işsizliği yüksek tutacak politikaları bilerek tercih etmektedir. Önceki hükumetlerden farklı olarak AKP iktidarı döneminde daha fazla işsizliğin ve oranının yüksek olması bu tercihe dayanır.
Birincisi, ucuz iş gücünü korumanın ve geliştirmenin ürünü olarak işsizliğin büyümesi, iktidar yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmek ve sermayeyi yatırıma teşvik etmenin aracı olarak iş gücünü ucuzlatma politikası izledi. Ucuz iş gücünü sağlamanın ya da korumanın en önemli yolu da işsiz kitlelerini çoğaltmaktan geçiyor. İşsizler çoğaldıkça işçiler üzerinde düşük ücretle çalıştırmak baskısı artar. Ucuz iş gücüyle işsizlik arasında diyalektik bir ilişki vardır. İkincisi: Özelleştirmelerin sonuçları olarak işsizliğin büyümesi. Bu iktidar döneminde gerçekleşen özelleştirmeler ANAP-Özal iktidarı döneminden kat kat büyüktür. Gerçekleşen özelleştirmelerin yüzde 88’i bu iktidar döneminde gerçekleşti. Özelleştirmelerin işçiler açısından en büyük sonucu işsizliktir. Üçüncüsü: küçük mülkiyetin çözülmesinin sonucu olarak proleterleşmenin ve yanında işsizliğin artması
“Çalışma hayatındaki bireyler içinde emekçi katmanların oranı 2002 yılında % 39.2’den 2011 yılında %55.8’i çıkmıştır. Bunlara (yedek iş gücü ordusunun temsilen) işsizleri eklediğimizde, değişim 2002 yılında %54.4’den 2011 yılında % 68.9’adır.”(28)
Tersinden küçük mülkiyete sahip çalışma hayatındaki kesimlerin yakınlaşarak küçük burjuva sınıf konumunu yitirmesini ve proleterleşmesini 2002-’11 yıllarını kapsayan veriler açıklamaktadır.”
“(I) Küçük burjuvazi/de erime oranı…………. 2002’de %5.3 ve 2011’de %3.9
(II) Köylülükte erime………………………………2002’de %13.9 ve 2011’de %9.1
(III) Ücretsiz aile emekçilerinde erime………2002’de %19.1 ve 2011’de %11.5”; görüldüğü gibi küçük mülkiyete sahip çalışan kesimlerdeki erime de göreli değil mutlaktır. Ve bu erimenin 2011’den günümüze kadar devam ettiğini söylemek abartılı olur. Bu erime proleterleşme yönünde bir erimedir. Dolayısıyla proletarya nicel olarak büyürken iş bulamayan kesimler de işsiz kitlesini büyütür.
Küreselleşmenin, finansallaşmanın sonuçları olarak işsizlik kronikleşme bandını yukarı doğru zorlamaya devam eder.
-Genç İşsizliği-
Genç işsizlik kategorisinde ayrı bir öneme sahiptir. Hem işsiz nüfus için de fazla yer tutması hem faal olması bu kesimin önemini arttırıyor.
Coğrafyamızda olduğu gibi dünyada da genç işsizliği yaygındır. Dünyada 64 milyondan fazla işsiz genç var. Çalışan genç sayısı 178 milyon. Dünya gençliğinde iş gücü içinde bulunan her dört gençten birinden fazlası işsiz. Bir de kapitalist sistemin dışladığı nüfusun 267 milyonu bulan genç kesin ne eğitimde görülüyor ne de iş başında. Bu nüfusun bir bölümü ücretsiz aile işçisi, ev işlerine bakanlar vb. olarak düşündüğümüzde asıl büyük bölümünün işsiz kategorisinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kısaca gençler içinde işsizlik rakamlarından, verilerden ve görünenden çok daha yüksek olduğu rahatlıkla görülüyor. Ayrıca çalışabilen/iş bulabilen gençlerin ancak dörtte biri (1/4) güvenceli işlerde çalışırken, dörtte üçlük (3/4) kesim ise kayıt dışı işlerde çalıştırılıyor. Çalışan 145 milyon genç işçi çok düşük ücretle çalıştığı için yaşamını yoksulluk içinde sürdürüyor.(29) Dünya
genelinde dört gençten en az birisi güvenceli işlerde çalışırken üçü ise güvencesiz işlerde çalışıyor. Gençler üzerinde ekonomik krizin ve pandeminin etkisi çok güçlü hissediliyor. Çalışan gençlerin yüzde kırk (%40)’a varan kesimi çifte krizden etkilenen sektörlerde çalışıyor. Ya işini kaybetme tehlikesi yaşıyor ya da işini kaybetmiş durumda.
Türkiye’de durumu genel olarak dünyadaki gençlerin durumundan farklı değil, hatta daha kötü. Türkiye’de 15-24 yaşa grubunda 11.693 milyon genç nüfus bulunmaktadır. Coğrafyamızda dar tanımlı genç işsizliği Mayıs 2018’e göre Mayıs 2019’da yüzde 23.3, Mayıs 2020’de ise 1.6 puanlık artışla oran olarak yüzde 24.9, Mayıs 2021’de ise yüzde 24 olarak gerçekleşti.*
1 Milyon civarında genç dar tanımlı işsizlik kategorisinde. Ne eğitimde ne istihdamda görünen tahminen yüzde 26.5 oranında (toplam iş gücündeki nüfus içindeki oranıdır) kesim yani 3.5 milyon civarında genç işsiz, iş bulma umudunu yitirmiş, ücretsiz aile işçisi vb. durumunda. Geniş tanımlı genç işsizliği Mayıs 2021’de oran olarak yüzde 42.4 oldu. Beş gençten 2’sinden fazlasının işsiz durumda bulunduğunu göstermektedir.
GENÇ İŞSİZLİĞİ 15-24 Mayıs 2020, % olarak, mevsim etkilerinden arındırılmış
Genç
2019-2020-2021 |
Kadın
2019-2020 |
Erkek
2019-2020 |
Genç genel nüfus
2020 Türkiye |
2020 Dünya |
|
1)İş gücüne katılma oranı
2)İstihdam Oranı
|
43.2 35.4
33.4 26.6 |
32.4 24.6
23.6 17.4 |
54.5 45.7
43.0 35.3 |
11.693 milyon
1.105 “ |
178 milyon |
3)İşsizlik Oranı
4)Ne Eğitimde ne İstihdamda |
23.4 24.9 24.0
24.0 29.1 |
27.0 29.1
31.8 36.1 |
21.1 22.8
16.4 22.3 |
1.030 “
3.400 “ |
64 “
267 “ |
Tablo 5-Kaynak Türkiye TÜİK Mayıs 2020; Dünya, İLO Mayıs 2020 (13 Ağustos 2020 Cumhuriyet Gazetesi.)
Mayıs 2019’da genç kesim işsizliği oranı yüzde 27, Mayıs 2020’de 2.1 puanlık artışla yüzde 29.1’a yükseldi. Genç erkek işsizliği oranı ise Mayıs 20192da yüzde 21.1, Mayıs 2020’de yüzde 28.8’e yükselmiş durumda. Genç kesimlerin iş gücüne ve istihdama katılım oranları çok düşük, genç erkeklerin iki alanda da neredeyse yarısı oranında. Ancak işsizlik oranları bu duruma rağmen genç kadınlarda çok daha yüksek. Keza ne eğitimde ne istihdamda bulunamayan kadınların oranı genç erkeklere göre çok yüksek, yer yer iki misli oranında cinsiyetçi yaklaşımın genç kadınları iş gücüne ve istihdama dahil olmaktan alıkoyduğu, keza işsizlik genç kadınları daha fazla yüz yüze bırakırken eğitime dahil olmaktan da halen önemli ölçülerde alıkoyduğu Tablo 5’ten rahatlıkla anlaşılıyor.
İnsan yaşamının ortalama olarak artmasından dolayı gençlik yaş aralığı da genişledi. Genç İşsizler Platformu 19-34 arasındaki yaşları kapsayan veriler açıklanmaktadır.
15-34 yaş grubunda 24 milyon genç nüfus bulunmaktadır ve bunların yüzde 43.7’si çalışmaktadır (Şubat 2020 TÜİK). Bu yaş grubunda 2.209 milyon genç işsiz durum da (Ağustos 2020, GİP).** 715 bin üniversite mezunu işsiz gence ek olarak 1.367 milyon üniversite mezunu (iş bulma umudunu kaybetme, eğitime devam etme, ev işleriyle meşgul olmak gibi nedenlerle iş gücüne dahil edilmiyor, işsiz sayılmıyor) ile birlikte 2 milyonun üzerinde mezun genç işsiz. İyi bir gelecek, iş sağlamak için aileleri tarafından harcanan para ve emeğe rağmen kapitalist sistem gençlere bir gelecek sunamıyor. Çoğu mezuniyeti sonrası henüz iş başı yapmadan işsiz kalıyor. Bu gruptaki genç işsiz sayısı 2.609 milyondur.
2014 yılında işsiz sayılan 569 bin üniversite mezunu işsizlerin toplamı 1.288’i bulmaktadır. 2015’te bu toplam 1.332 milyonu, 2016’da 1.561 milyonu, 2017’de 1.494 milyonu, 2018’de 1689 milyonu, 2019’da 1.915 milyonu* ve Mayıs 2020’de (bir önceki yılın aynı dönemine göre) işsiz ve işsiz sayılmayan 15-34 yaş grubundaki toplam işsiz sayısı 2.082 milyonu buldu. Ve bu rakam her geçen yıl içinde artmaktadır. Eğitimli işsizliğin hızlı bir artış içinde olması kapitalist sistemin bu nitelikli iş gücünü heba etmesi anlamına gelmektedir. Siyasi iktidarların istihdam yaratacak politikalar üretememesi bu kesimlerin erken yaşta açlıkla, borçlarla, sefaletle karşı karşıya gelmelerine yol açmaktadır. Erdoğan’ın “’her üniversite mezunu iş bulacak’ diye bir şey yok” diyerek işsizliğin yüksek olmasını onayladığını, istihdam yaratmak gibi bir amaçlarının bulunmadığını itiraf ediyor.
Genç kadın işsizliği ve eğitimli genç kadın işsizliği 15-34 yaş grubunda bir hayli yüksek. Üniversite mezunu 1.023 milyon genç kadın iş bulma umudu kalmadığı için iş gücüne dahil edilmiyor, işsiz sayılmıyor. İlk öğretim ve altında eğitim görenlerden 5 milyona yakın (4.873 milyon) kadın iş gücüne dahil edilmeyerek işsiz sayılmıyor. Burjuvazi kadınları eve, ev işlerine mahkum ederek hem cinsiyetçi iş bölümünü sürdürmekte hem de ev içi emeği kutsamaktadır.
15-24 yaş grubundaki genç işsizliğin tarihsel gelişimine baktığımızda ilginç bir tabloyla karşılaşırız. 1988- 2000 yıllarında genç işsizliği azalan bir eğri oluşturur. 1988’de yüzde 60.3 düzeyinde görülen yüksek işsizlik 2000’e kadar yavaş yavaş düşerek 2000’de yüzde 47.1’e kadar gerilemiş, 2009’da bu gerileme yüzde 32.5’e inmiştir. Çok yüksek seyreden genç işsizliği 1988- 2009 yıllarında ortalama yüzde 45.7’dir. Bu dönem için yüzde 35’lerde kronikleşmiş genç işsizliğinden söz edebiliriz. TÜİK’in işsizlik rakamlarıyla oynamasının sonucunda dar tanımlı genç işsizliği yüzde 20.8’e kadar gerilemiştir. (Aralık 2021- TÜİK). 1988’de yüzde 59, 2009’da yüzde 29’a düşen genç erkek işsizliği mevcutken aynı tarihlerde yüzde 62 ve yüzde 37.8 gerileyen genç kadın işsizliği vardı. 22 yıllık sürede giderek azalsa da büyük bir genç ve genç kadın işsizliği vardır.
15-24 yaş grubunda işsizliğin yüzde 60’lardan yüzde 20’ler seviyesine kadar “gerilemesi”nin nedenleri: birincisi esnek ve güvencesiz istihdam biçimlerinin bu yaş kategorisinde yaygınlaşmasıyla; ikincisi giderek daha fazla eğitime, yüksek eğitime dahil edilmesiyle ilişkilendirilebilir. Üçüncüsü, iktidarların işsizliği küçük gösterme çabalarının ürünü olarak şekillenmektedir. Hemen her İl’e açılan tabela üniversiteler yoluyla genç işsizliğin 24 yaştan sonraya doğru önemli bir bölümünün kaydığı görülüyor. Yükseköğrenim mezunlarında işsizliğin yüksek olmasının sonuçları da buraya dayanmaktadır. Keza azımsanmayacak genç işsiz kitlesi de kursiyer, bursiyer, stajyer adı altında istihdamda gösterilmektedir. Ve TÜİK’in işsiz rakamlarını küçük gösterme faaliyeti de bu işin cabasıdır.
=^ Üniversite mezunu kadın ve erkeklerde dar tanımlı işsizlik oranları arasında hem önemli bir fark var hem de yükselen bir seyir izlemektedir. Erkek mezunlarda 2004 yılında yüzde 9.8 olan işsizlik oranı küçük düşüş ve yükselişler göstererek 2014 yılında yüzde 10.6’ya çıktı. 2017’de yüzde 12.7’yi buldu. Kadın mezunların 14 yıl boyunca işsizlik oranları erkeklerden iki kat fazla. (son dört yılda aradaki fark iki katın biraz altına düştü). 2004 yılında kadın mezunların yüzde 17 olan işsizlik oranı 2006’da yüzde 13’e kadar düştükten sonra sürekli yükselmeye devam etti. 2017’de oran yüzde 18.4’e çıktı. 2004-’17 yılları arasında üniversite mezunları içinde ortalama işsizlik oranı erkeklerde yüzde 9.14 iken, kadınlarda 15.47’dir. Üniversite mezunu olmak gençlere kolayca iş bulma olanağı sunmuyor. Ve cinsiyetçi iş bölümünün sonucu kadın mezunlara daha az istihdam olanağı tanıyarak işsizliğin daha fazla faturasını kadınlar çekiyor.=^
Kapitalist sistem gençlerin önemli bir bölümüne istihdam olanağı tanımayarak açlığa, sefalete mahkum etmekte; insanca yaşama olanaklarını elinden almaktadır. Genç işsizliği coğrafyamızda en büyük işsizlik türlerinden biridir, birçok ülkeden fazla genç işsizliği var. iş bulabilenler de güvencesiz çalışma biçimleri içinde sürekli çalışma olanaklarını elde edememekte ve sermayenin ucuz iş gücü olarak görülmektedir. İktidar yeni istihdam yaratma politikalarına sahip değil, sermayenin istihdam yaratacak alanlara yatırımı düştü; bu durum işsizliğin büyümesinde başat rol oynuyor. Eğitimli gençlik branşı dışında, vasıfsız işlerde asgari ücretle ve sosyal haklardan yoksun çalışmaya zorlanıyor, “iyi” bir gelecek için eğitimi tercih eden gençler sonrasında işsiz kalma riskiyle karşılaşıyor; hiç iş başı yapamayan kesimlerden söz edebiliriz. İş bulma umudunu yitirenlerin bir bölümü başka ülkelere iş göçüne yöneliyor, ucuz, güvencesiz iş gücü için işsizlik bir tercih olarak köpürtülüyor. İşsizlik ve iş bulma umudunu yitiren gençlerin sayısı kabarıyor, kronik bir hal alıyor.
– Kadın İstihdamı ve İşsizliği –
Kadınların işsizlikle karşılaşmaları da istihdama dahil edilmeleri de coğrafyamızda ve dünyada birçok ülkede önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
Kadınlar ataerkil zihniyetin ürünü olarak kolayca iş gücüne ve istihdama dahil edilmediği gibi dahil olabildiğinde de eğer sermaye iktidarının daha önemli çıkarları söz konusu değilse, üretimden, hizmet üretiminden dışlanmanın ilk hedefi olmaktadır.
19. yüzyılda Osmanlı’da kadın emeği imalatçılıkta temel bir yerde duruyordu. Küçük üreticilerden oluşan ve henüz ücretli çalışmaya dönüşmeyen bu durum azalarak günümüze kadar varlığını sürdüren ücretsiz aile işçiliğini oluşturuyordu. Tarım bunların aşında geliyordu. Ancak hatırı sayılır ücretliliğe dayanan ve kadın emeğinin önemli bir yer tuttuğu geçici tarım işçiliği de mevcuttu. Keza bu yüzyılda sanat üretiminin önemli bir ayağını hemen her bölgede ve her evde kurulmuş tezgâhlarda halıcılık ve dokumacılık yapılmaktaydı. 1840’lardan itibaren Rumeli’de, Bursa’da, Adana’da, İstanbul’da, Selanik’te ve Edirne’de kadınlar fabrikalarda çalışmaktaydı. Bu bölgelerde kadın işçiler azımsanmayacak bir mevcuda sahiplerdi.
“1872 yılında Bursa’da 75 İpek işleme fabrikasında %84’ü yetişkin kadın, %12’si kız çocuğu, % 4’ü erkek toplam 541 işçinin %95’i Ermeni ve Rum du… Savaşla birlikte Türk kadınlar da fabrikalarda çalışmaya başladı.”(31)
T.C’nin 1927 yılında gerçekleşen sanayi sayımında dörtten fazla işçi çalıştıran iş yerlerinde 14 yaşın üstündeki 124.444 işçiden 29.500’ü kadındır (%23.73). Aşağı yukarı her dört işçiden biri kadındır. 14 yaşın altındaki işçilerden 22.684 çocuk işçiden 8107’si kız çocuğudur (%35.79). İşçilerin toplam sayısı 147.128 Kadın ve kız çocuğu işçilerinin sayısı 37.640’dır(%25.58). Bu dönemde de her dört işçiden biri kadın ya da kız çocuğudur.
II. Emperyalist paylaşım savaşı döneminde Türkiye savaşa girmese de seferberlik nedeniyle erkekler askere çağrılınca kadın ve kız çocuğu emeğinde yüzde 12 oranında artış oldu. Ancak savaş bitince bir süre sonra erkekler kadın işçilerin yerini almaya başladı. Kadın işçiler bu dönemde giderek küçük ölçekli işletmelerden büyük ölçekli işletmelerde istihdam edilmeye başladılar. 1957’de kadın işçilerin yüzde 88’i yüzden fazla işçi çalıştıran iş yerlerinde çalışıyordu. Sümerbank Defterdar Fabrikası gibi KİT’ler kadın istihdamına öncülük yapmıştı. İmalat sanayi iş kollarında ağırlıklı olarak tütün, daha sonra dokuma, giyim ve gıda- içki gibi genel olarak tüketim mallarının üretildiği iş kollarında istihdam edildiler. 1960-’80 döneminde devam ettirilen ithal ikameci kapitalist sanayileşme modelinin ikinci döneminde temel tüketim ve ara malların üretimi tarım dışı sektörlerin gelişmesine önayak oldu. Bu durum kadın iş gücünü bir yanıyla tarımsal üretimden uzaklaştıran diğer yanıyla sanayiye yönelten bir rol oynadı. Ki ücretsiz aile işçiliğinin temelini tarım oluşturmaktaydı.. “15 yaş ve üstü iktisaden faal olan kadınlar içinde tarım dışı faaliyetlerde kadınların oranı 1950’de %3.5, 1960’da %4.7, 1970’de %10, 1975’de %10.4’tür. 1975’de iktisaden faal olan kadınların yalnızca %3.9’u sanayide, %7.7’si hizmetlerdedir.”(31)
Görüldüğü gibi yıllar içerisinde tarım dışı sektörlerde kadın istihdamında bir artış görülmektedir; ücretsiz aile işçiliğinden ücretli işçiliğe doğru bir gelişme vardır. Yalnız bu 1960’lardan itibaren genel olarak kadın iş gücünün düşmekte olduğunu değiştirmemektedir.
“Türkiye’de kadınların iş gücüne katılma oranı sürekli düşmektedir. 1955’de %68.9 olan iş gücüne katılma oranı 1994 yılı itibariyle %31.9’a düşmüştür. Kent ve kır olarak ayrıldığında kırda kadınların iş gücüne katılım oranı %50.4 iken, kentte %15.9’dur.”(32)
1994’de tarımda çalışan kadınların yüzde 82.6’sı ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Ücretli olanların oranı %9.4’tür. Kadınların sadece %17.4’ü yaptığı iş karşılığında bir ücret ya da gelir elde etmektedir.(32)
Ancak giderek kırdaki nüfusun çözülmesi ve kentlere bu nüfusun akmasından dolayı kırda yüksek olan kadın iş gücü kente geldiğinde hem ataerkil toplum yapısından hem de kadınların eğitim düzeyinin eksikliğinden, nitelikli iş gücü vasfına sahip olmamasından dolayı iş gücü dışında kalmasına, ağırlıklı olarak ev kadını olarak konumlanmasına yol açtı.
“TÜİK’in 2010 verilerine göre kadınların iş gücüne katılımı %27.6, istihdama katılımları ise %24’tür.”(33)
Yine TÜİK’in verilerine göre (ki, bu kurumun verileri çarpıtma, iktidarın başarısızlıklarını gizleme bu konjoktürde istihdamı büyük, işsizliği küçük gösterme gayretlerinin ayyuka çıktığı bir zamanda) 2021 yılında 15 yaş ve üstü kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 32.8, erkeklerin yüzde 70.3 olurken, istihdama katılma oranları kadınlarda yüzde 28, erkeklerde 62.8 olarak gerçekleşti.
180- 200 yıllık tarihsel kesitte de görüldüğü gibi kadınların iş gücüne, istihdama dahil edilmelerinin önünde önemli engeller oluşturdu. Ataerkil kapitalist sistemin ve cinsiyetçi toplum yapısının üzerinde şekillenen bir dizi etmen kadınların iş gücüne katılmasını sınırlandıran role sahiptir. Aile ve ev hizmetleriyle yükümlendirilmesi, çocuk, yaşlı ve hasta bakımının kadınların üzerine kalması, eğitime dahil olmasının sınırlanması, muhafazakar aile yapısının yarattığı kısıtlılık kadınların iş gücüne etkin olarak katılmasını engellemekte ya da kısıtlamaktadır. Bu nedenler iş gücüne dahil olabildiğinde bu kez daha fazla işsizlikle karşılaşmasında büyük bir rol oynamaktadır.
– Kadın İşçiliği –
Neo liberal politikaların egemenliği koşullarında işsizlik kronikleşip kitleselleşirken yüksek seviyede kronikleşmeyi de sürdürmektedir. Tüm çalışanlar işsizlikten payına düşeni almaktadır (Ya ücreti sürekli düşürülerek ya da işsiz kalarak). Lakin ataerkil sermaye düzeninin dayattığı işsizlikten kadınlar erkeklere göre çok daha fazla etkilenmekte payına daha büyük bir işsizlik (ya da güvencesiz çalışma biçimleri) düşmektedir.
Kadın istihdamı daha sınırlı dahil edilirken bu durumla ters orantılı biçimde işsizlikten çok daha fazla etkilenen kesim olmaktadır.
Coğrafyamızda kadın işçiliği/üretimden dışlanmasını iki bağlamda ele almak gerekir. Kapitalist sistemin yarattığı işsizlik bağlamında ve ataerkil zihniyetin ürünü bağlamında. Bu iki bağlam birbirinden kopuk ele alınamaz; iç içe geçmiştir.
Kadın işsizliği coğrafyamızda en yüksek işsizlik kategorisidir. Genç kadınlar bu kategoride başı çekerken ki, yükseköğrenim mezunu genç kadınlar bu işsizlik kategorisinde tepede yer almaktadır.
Ağustos 2019’da bir önceki yılın aynı dönemine göre geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 28.1 olarak gerçekleşti. Pandeminin etkisiyle Ağustos 2020’de yüzde 34.6’ya yükseldi. Aralık 2021’de geçen yılın aynı ayına göre geniş tanımlı kadın işsizliği, yüzde 30 olarak gerçekleşti. Üç yıllık ortalama yüzde 30 civarında. Aynı yıllarda geniş tanımlı erkek işsizliği ise yüzde 16.5, yüzde 22.4 ve 18.0’dır. Kabaca geniş tanımlı erkek işsizliği ortalama olarak yüzde 18.9’dur. Kadınlar erkeklere göre yüzde 10-12 arasında işsizlikten daha fazla etkilenmektedir.
Dar tanımlı işsizliğe göre; Aralık 2017’de bir önceki yılın aynı ayına göre kadınlarda işsizlik oranı yüzde 13.1’dir. Aralık 2018’de yüzde 15.4, Şubat 2021’de (bir önceki yılın aynı ayına göre) yüzde 16.9, 2020 yılında yüzde 14.8, 2021 yılında yüzde 14.7 gerçekleşen dar tanımlı kadın işsizliği geniş tanımlı kadın işsizliğinin yarısıdır. Son beş yılın ortalaması yüzde 14.5 civarındadır. Sermaye iktidarı işsizliği dar tanımlara sıkıştırarak gerçek işsizliğin görünmesini bunun üzerinden oluşabilecek tepkiyi engeller; toplumsal algıyı yöneterek istihdam yaratmayan politikalarının üstünü örtmeye çalışır.
Dar tanımlı işsizliğe uzun dönem ve cinsiyete göre baktığımızda gelişme seyri daha iyi anlaşılır. 2004-’17 yılları arasında kadınlarda dar tanımlı işsizlik 2004’te yüzde 11.2 oranında; krizle birlikte 2009’da yüzde 14.3’e yükseldi, 2012’de yüzde 10.8 oranına geriledikten sonra tekrar yükselerek 2017’de yüzde 14.1’e yükseldi. 14 yılın dar tanımı kesin işsizik oranı ortalaması yüzde 12’dir. Ve yüzde 11 civarında da kronikleştiği görülüyor.
Dar tanımlı erkek işsizliği aynı tarih kesitinde 2004’te yüzde 10.8, 2006’da yüzde 9.9 oranında 2009 krizinde yüzde 13.9’a yükseldi, 2012’de yüzde 8.5’e geriledi. Küçük oynamalarla 2017’de yüzde 9.4 seviyesine geriledi.(34) Bu 14 yıllık süre içinde dar tanımlı erkek işsizliği ortalaması yüzde 9.7’dir. Kronikleşme seviyesi de yüzde 9’dır.
Dar tanımlı kadın işsizliği ile erkek işsizliği 2004’de ve 2009’da birbirine yakın seviyede oldu. Bu iki tarih arasında açıklık daha sınırlı olmakla birlikte 2009’dan itibaren kadın – erkek işsizliği arasındaki makas iyice açıldı. 2017’de kadın işsizliği erkek işsizliğinden 4.7 puan fazlaydı; 14 yılın ortalamasında ise kadın işsizliği erkek işsizliğinden 2.3 puan fazladır.
Bu tablo bizce: birincisi; işsizliğin faturası tüm işçilere çıkartılırken, daha ağır fatura kadınlara ödetiliyor. İkincisi; bu somut durum toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Üçüncüsü; dar tanımlı işsizlikte kadın işsizliği ile erkek işsizliği arasındaki fark daha sınırlıyken; geniş tanımlı işsizlikte kadın işsizliği erkek işsizliğinin iki mislidir. Dar tanımlı işsizliği esas alan iktidar bu yolla toplumsal cinsiyet eşitsizliğini önemsizleştiren, gizleyen bir çaba sergiliyor.
Eğitim düzeyinin düşüklüğü geçmişte kadınların istihdama dahil olmalarının önünde önemli bir engel oluştururken özellikle 2000’lerden sonra bu durum değişime uğradı; eğitim istihdama dahil olmada temel bir rol oynamaktan çıktı. İş gücüne dahil olmada eğitim yine önemli bir role sahip olmasına rağmen istihdama dahil olmada eğitim yine büyük ölçüde rolü azaldı.
“TÜİK 2009 yılı verilerine göre okur yazar olmayan kadınların iş gücüne katılma oranı %15, Lise altı eğitimlerde %21.8, Lise eğitimlilerde %30.4, Mesleki Teknik Lise mezunları ise % 39.1, üniversite mezunlarında ise %70.8’dir.”(35) Anlaşıldığı gibi eğitimin iş gücüne katılmada önemli bir rolü var. “Ancak işsizlik oranlarına baktığımızda eğitimin özel önlemler alınmadıkça iş bulmada çok daha etkin olmadığı görülüyor. TÜİK, 2009 yılı verilerine göre okur yazar olmayan kadınlarda işsizlik oranı %3, Lise- altı eğitimlerde %11.4, Lise eğitimlilerde %26.3, Mesleki Tekik Lise sonra mezunlarında %25.9, Üniversite mezunlarında %16.3’dür.”(35)
On yıl sonra, eğitim ve cinsiyete göre geniş tanımlı işsizliğe, Ocak 2019 verilerine baktığımızda: okuma yazma bilmeyen kadın % 23.8, erkek %34.6 oranında işsiz; okur yazar olan kadın %31.0, erkek %24.4; İlkokul bitirmiş kadın %36.1, erkek %19.8; İlk öğretimi bitirmiş kadın %34.8, erkek %25.8, Ortaokulu bitirmiş kadın %28.6, erkek %19.7; genel Lise bitirmiş kadın %36.1, erkek %19.2; Meslek Lisesi bitirmiş kadın %34.6, erkek %16.5; ve Üniversite bitirmiş kadın %23.7, erkek %13.4 işsiz durumda.(36)
Okuma yazma bilmeyenlerde erkekler önemli bir oranla kadınlardan fazla işsizlikle karşılaşırken, kadınlar eğitimin tüm kategorilerine dahil olmalarına rağmen açık ara farklı oranla erkeklerden daha fazla işsiz kalmaktadır. Kadınların eğitime dahil olmaları, eğitim düzeyi artmasına rağmen iş bulmalarını sağlayacak cinsiyetçi engeller ortadan kalkmadığı üretimin ve emek piyasalarının esnekleşen yapısı karşısında yeniden üretildiğini göstermektedir. Kadınlar eğitimli iş gücünün önemli bileşeni haline geldikleri halde işsizlikten en fazla etkilenen kesimdir.
Eğitim ise işe girmede belirleyici unsur olmaktan çıktı. Emperyalist küreselleşme koşullarında güvencesiz/kayıt dışı, yarı zamanlı geçici çalışma biçimlerinin yaygınlaşması, düşük ücretle çalışma vasıfsız iş gücüne yönelimi/ihtiyacı artırdı.
İşsizlik kapitalist sistemin daha fazla artı- değer elde etmek için ortaya çıkardığı, büyüttüğü, kronikleştirdiği bir olgudur. Kadın işsizliği aynı zamanda cinsiyetçi iş bölümü, ataerkil zihniyetin ürünü olarak sermaye ve iktidarıyla birleşen daha büyük bir işsizliğe kaynaklık eden olgudur. Çözümü de kapitalist sisteme ve ataerkil yapıya/zihniyete karşı mücadeleden geçmekte, güncel talepleri de bu mücadelenin kapsamı içinde ele almaktadır.
– SONUÇ –
İşsizlik kapitalizmin ürettiği iktisadi, toplumsal bir sorundur. Bu sorun kapitalizm koşullarında geriletilse dahi ortadan kaldırılması mümkün değildir.
İşsizlik ancak sosyalizm koşullarında ortadan kaldırılabilir. Kar için değil toplumun ihtiyaç için üretimi temel alan sosyalizmde tam istihdam sağlamak mümkündür. Üretimin plansız anarşik yapısından planlı üretime geçilmesiyle işsizlik son bulacağı gibi, bilimsel teknolojik gelişmelerin üretime engelsiz biçimde uygulanmasıyla hem işçilerin yaşamına mal olan ilkel üretim koşullarının ortadan kalkmasına hem de ortalama çalışma süresinin çok daha fazla kısalmasına yol açar. Sosyalist inşa süreci işsizliği tarihe gömecek maddi koşulları hazırlar.
İşsizliğe karşı mücadele geleceğe bırakılmayacak kadar elzemdir. Gelecek perspektifiyle bugün işsizlik sorunuyla ilişkilenmek gerekmektedir.
“Herkese iş, herkese insanca yaşanabileceği bir ücret”; “çalışma süreleri kısaltılsın işsizlere iş olanağı sağlandın”; “güvenceli iş, tam zamanlı çalışma”, “işsizlere gelir desteği”, “istihdamda cinsiyet ayrımcılığına hayır/”vb. Talepli mücadele ve sınıf bilinciyle örgütlenme ‘işsizliğin kader olmadığı’ perspektifi işsizler ordusuna yol açacaktır.
* * * *
DİPNOTLAR:
*S.Sabancı yıllar önce “Varoşlardan gelip gırtlağımızı kesecekler” demişti.
**M.Buazzizi isminde işsiz öfkeyle Tunus’ta bir devrimin kıvılcımını çakmıştı.
1-K.Marx, Kapital 1.Cilt, Yordam Yayınları, Sf:612
2-H.Boverman- Emek ve Tekelci Sermaye-Kalkedon Y. sf:352
3-DİSK-AR:İLO 100. Yıl Kitabı. Sf:150
4-K. Marx- A.g.e-sf.619,20,21
5-K.Marx-A.g.e-sf.622
6-İ.Okçuoğlu-İşsizliğin Tarihi-Sınırsız Y. sf.94 aktarma.
7-DİSK-AR, 2016-2019 Emek Araştırmaları-sf.32
8-A.g.e-sf.33
9-İ.Okçuoğlu-A.g.e-sf.27
10-K.Marx-A.g.e-sf.607
*Veriler 1848’e kadar demir- döküm sendikalı işçileri, 1856-’96 sendikalı işçilerin durumunu yansıtıyor.
11-Michel Beaud- Kapitalizm Tarihi 1500-2010, sf.188 Yordam Y.
**Almanya’da veriler sadece matbaa işçilerini kapsıyor
***Fransa’da veriler sadece kömür madeni işçilerini kapsıyor
****Sadece fabrika ve ulaşım sektörünü kapsamakta
12-P.Nikitin- Ekonomi Politik-sf.212 Sol Y.
13-M.Beaud.A.g.e-sf.298
14-Veriler İ.Okçuoğlu-A.g.e-sf.114, kaynak-IPW
15-İ. Okçuoğlu, A.g.e-sf.97-98
*Daha önceki verilerle, tablo1’deki veriler arasında önemli farklar var ve şu ana kadar ki verilerde olduğu gibi gerçek işsizliği tam olarak yansıtmamaktadır. Lakin gelişmiş kapitalist ülkelerdeki görünümü düşük de olsa yansıtması bakımından önemlidir.
16-Veriler İ. Okçuoğlu, A.g.sf.114 kaynak-IPW
17- “ “ “ “ “.119. Tabb:United Nations; W.E.S.p 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2011 (Statistial Annex)
18-İ. Okçuoğlu-A.g.e, sf.112-113;Alıntı; Varga Komünist Enternasyonal’in VI. Dünya kongresi 8. oturumu, 1928
19-Japonya’da 1950’lerde işçi sınıfının mücadelesi içinden gelişim: iş yeri sanatkarları, işletmeler ve bürokrasi arasında toplum sözleşmesiyle erkek aile ‘reis’lerinin işçi alınacak ve “yaşam boyu istihdam” olanağı sağlanacak, karşılığında iş yerindeki görevinde tam tasarrufa sahip olacak, işletmeyi koruyacaktır. Bu sınıf uzlaşmasının karşısında işletmelerin çekirdek kadrosunda çalışan işçiler işten çıkarılmayacaktı. Kaynak: Socialist Register 2011- Bu Defaki Kriz, sf.173, Yordam Y. içinde, R. Taggart Murphy
20-Bağımsız Sosyal Bilimler- Ücretli emek ve Sermaye, sf.40-41
21-Arif Çelebi-toplumsal Devrim Çağı, sf.58
*Tablo-2, DİSK-AR, İLO 100. Yıl Kitabı, sf.150
22-Ümit Akçay, Ali Rıza Güngen, Finansallaşma Borç Krizi ve Çöküş,Notabene Y. sf.206,255-256
23-Açıklamalar 472/2021 Birgün Gazetesi
24-BSB-AKP’li yıllarda Emeğin Durumu, sf.29-30, Kaynak:IMF-WEO, Nisan 2015
25-DİSK-AR 2016-2019 Emek araştırmaları sf.26, Kaynak-OECD veri tabanı
*IMF-WEO Nisan 2015 kaynağında bu tarihlerdeki oran yüzde 4.9 olarak belirtilmiş.
26-BSB-A.g.e sf.29-30, kaynak; IMF-WEO, Nisan 2015
27-BSB; A.g.e. sf:46-47
D1- ‘97-’99 Petrol-İş yıllığı’nda DİE’nin “açıklanan işsizlik” verileriyle “eksik istihdam” birleştirilerek geniş tanımlı işsizlik ortaya koymuş. Ancak DİE’nin açıkladığı işsizlik verileri kendi içinde çelişkili ve tutarsızdır. Bu nedenle yıllık faal nüfusa, iş gücünün faal nüfusa oranlarını karşılaştırarak ‘tahmini bir işsizlik tablosu’ oluşturulmuş, bu baz alındı.
D2-Türkiye’de 1950’ye kadar 7 yaşın üstündekiler çalışma çağında kabul edilmiş, 1950’den sonra 15 yaş üstü çalışma kabul edilmiş. 1970’ten sonra 12 yaşa indirilmiş. DİE 12 yaşı iş gücü içinde ele almaktadır. 1990-1999 verileri DİE’ye aittir. 2000 ve sonrası veriler 15 yaş üzerinden TÜİK’e o dönemdeki kurumların istatistiklerinden oluştu. DİSK-AR’da geniş tanımlı işsizlik verilerini bu veriler üzerinden oluşturmaktadır.
D3-2000’lerden itibaren verilerin kaynağı TÜİK’tir. Açık işsizlerin yanında, iş gücü piyasalarına dahil olmayan gizli işsizlikle birlikte toplamdan oluşmaktadır ve 15 yaş üstü kesimleri kapsamaktadır. TÜİK 2000’lerde başvurduğu verileri 2005 yılında revize etti. 2015 yılında yeniden verileri revizyona tabi tuttu. Veri oluşturma ve tahminlerde bulunma yöntemlerindeki çarpıklık, çelişkiler verilerin güvenilemezliğini ortaya koymaktadır.
* 1990-1999 verileri ‘97-’99 Petrol-İş Yıllığı DİE’nin verilerinden elde edilen “Tahmini İşsizlik” oranları, 12+Yaş üstündekileri kapsıyor. Ve işsizlik+Eksik İstihdam oranlarını kapsıyor. sf.459
**20002014 arası veriler: BSB; AKP’li yıllarda Emeğin Durumu, Yordam Yayın, sf.48
Kaynak: TÜİK, Hane halkı İş gücü istatistikleri
1- DİSK-AR’ın Mayıs 2015 Geniş Tanımlı işsizlik verileri
2- “ “ Kasım 2016 “ “ “ “
3- “ “ Aralık 2017-2018-2021 “ “
4- “ “ Ağustos 2019 Geniş Tanımlı İşsizlik Verileri
28-BSB, A.g.e sf-126
29-Veriler: İLO 2020 üçüncü çeyrek 13.06.2020 Olcay Büyükbaş-Cumhuriyet Gazetesi
*Veriler TÜİK 2020, 2021 Mayıs
**Evrensel Gazetesi, Ağustos 2020
*Evrensel Gazetesi; 11 Mart 2020
30-İ. Okçuoğlu, A.g.e-sf:144
31-Geçmişten Günümüze Kadın Emeği-Hazırlayanlar: Ahmet Makal, Gülay Tokg,öz sf.41
31-A.Makal, G.Tokgöz, A.g.e sf.183; G. Kazgan’dan aktarma
32-Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, c.2, sf-154 G. Tokgöz
33-A. Makal, G. Tokgöz A.g.e; Yıldız Ecevit sf-221
34-DİSK-AR, A.g.k. sf-225; Kaynak:TÜİK
35-A. Makal, G. Tokgöz A.g.e…içinde “Kadın Emeğinin Arttırılması ve ILO Sözmeşleri, G. Aslantepe, sf-160
36-Birgün Gazetesi: 2014-2019 Serkan Öngel’in köşesinden TÜİK veritabanından derleme