İşsizlik başlangıçta kapitalistlerin ihtiyaç duymadığı, sonrasında emperyalist küreselleşme aşamasında kronik hale getirdiği bir sorun. İşsizler aynı zamanda sermaye sınıfı tarafından hem işe yaramaz bir kesim-çöp nüfus, hem de büyük bir tehlike olarak görülmektedir.*
İşsizler üretimden dışlanan, sefalet içinde yaşamaya mahkûm edilen milyonlardan oluşan bir ordu… Hem güçsüz, örgütsüz ve dağınık olduğu için, hem de günlük, sayıları milyonları bulduğu için ve öfkesini kuşandığı an tehlikeli**
“Özgür” işçi iş gücünü satamadığı için sistemle çelişki içinde, “özgür” değil. Yaşam hakkı tehdit altında. Marx’ın mecazi anlam yüklediği işçinin iş gücünü satma “özgürlüğü”ne sahip olduğu olgusu işsizler için tersine döner. İşsizliğin kronikleştiği koşullarda işsizlerin önemli bölümü iş gücünü satmak istediği halde satamaz. Dolayısıyla üretim sürecinden kopan işsizin iş gücünü satma özgürlüğünün de elinden alındığını göstermektedir.
Peki, bu durum kapitalizmin işleyişiyle uyumsuzluğu mu ifade etmektedir?
İşsizlik kapitalizmin belli, bir aşamasında tesadüfen ortaya çıkmış bir durum değildir. Ya da kapitalizmden bir sapmayı ifade etmez. Sisteme dışarıdan sızmış ya da sisteme rağmen ortaya çıkmış bir durum değildir. Kapitalizmin işleyişi, işçiyle birlikte işsizler kitlesini oluşturmaya yöneliktir. Marx…”modern sanayinin bütün hareket biçimi, emekçi nüfusunun bir parçasını sürekli olarak işsiz ya da yarı-işsiz insanlara dönüştürülmesine bağımlıdır” der.(1)
Dolayısıyla işsizlik kapitalizmde arızi bir durum değil, tam da sistemin işleyişinin bir ürünüdür. “İstihdam edilen işçiler kitlesi ona eşlik eden işsiz kitlesinden ayrılmaz. Kapitalizm koşulları altında, işsizlik bir sapma değil, kapitalist üretim tarzının işleyiş mekanizmasının zorunlu bir parçasıdır.”(2)
Kapitalist sistemin her adımı mekanizmanın bu zorunlu parçasını harekete geçirir. Örneğin üretime yeni teknolojinin uygulanması, kriz, tekelleşme, sermayenin spekülatif alana kayması vb. bir dizi adım işsizler ordusunu büyütür.
İşsizler ordusu dünyada büyümeye devam ediyor. 2019’da dünya çapındaki işsiz sayısı resmi verilere göre 193 milyon 600 bin.(3) Bugün bu sayı 200 milyonu geçmiş durumda.
Türkiye’de işsizlerin sayısı 9-10 milyon civarında (2021 Mayıs ayı itibariyle 9 milyon 671 bin). Son 2-3 milyondan fazla artış gösterdi. Kriz ve pandeminin etkisiyle hızlı büyüme devam ediyor. İstihdamdaki nüfusun (27 milyon 844 bin) üçte birinden fazlası çalışabilir durumdaki nüfus işsizler ordusuna katılmış durumda. Ancak işsizliğin farklı biçimleri olması, işsizlik tanımında farklılaşmaya yol açmakta.
-Tarihten Günümüze İşsizliğin Biçimleri-
İşsizliğin görünümleri geçmişten günümüze farklı biçimler aldı. İşsizliğin bir biçimi üzerinde Marx ayrıntılı durur. Göreli artık nüfusun üç ayrı görünümünün dışında ayrı bir biçimi de vardır. Bunu da kendi içinde üç kategoride ele alır.
“Göreli artık nüfus mümkün olabilecek her biçimde karşımıza çıkar. Her işçi yarı ya da tam işsiz olduğu süre boyunca bunun içinde yer alır. Sınai çevrim boyunca bir evreden diğerine geçilirken bürünmek zorunda kaldığı ve bu yüzden de bunalım zamanlarında şiddetli, işlerin durgunlaştığı zamanlarda kronik bir durum olan, büyük periyodik biçimleri bir yana bırakılırsa, göreli artık nüfusun her zaman karşılaşılan üç biçimi vardır: akıcı, saklı ve durgun”(4)
Akıcı Biçim: “…çalışanların sayılarında üretimin ölçeğine göre gittikçe düşen bir oranda olmakla beraber, bütün olarak alındığında bir artışı gerçekleşecek biçimde, işçilere kâh yol verilir, kâh büyük kitleler halinde işe alınırlar. Artık nüfus burada akıcı biçimde vardır.”(4)
Saklı Biçim: “…kırdaki nüfusun bir bölümü, sürekli olarak, kent ya da manifaktür proletaryasına dönüşmeye hazır ve bu dönüşüm için uygun koşulları gözler bir halde bulunan nüfustur.(4)
Durgun Artık Biçim: “…faal işçi ordusunun bir bölümünü oluşturur, ancak tümüyle düzensiz şekilde çalıştırılır. Bu yüzden, göreli artık nüfusun bu bölümü sermayeye tükenmek bilmeyen bir kullanılabilir emek gücü, kaynağı sağlar. Yaşam koşulları, işçi sınıfının ortalama normal düzeyinin altına düşer ve tam bu durum, onları sermayenin özel sömürü dallarının geniş temeli haline getirir. Maksimum çalışma süresi minimum ücret bunların ayırt edici özellikleridir.”(4)
Göreli artık nüfusta Marx son bir kategoriden söz eder. Bu en diptekileri oluşturan “sefalet alanın sakinleri”dir. Toplumun bu en alt katmanını Marx, lümpen proletaryayı dışta bırakarak üç kategoriye ayırır.
“Bunlardan birincisi, çalışabilecek durumda olan kimselerdir. Bu gibi kimselerin miktarının her bunalımla birlikte kabardığını ve işlerde görülen her canlanma ile birlikte azaldığını… İkinci kategori, yetim çocuklarla yoksul çocuklarıdır. Bunlar yedek sanayi ordusunun adaylarıdır. Ve örneğin 1860 yılındaki gibi büyük refah döneminde alelacele ve kitle halinde faal sanayi ordusunun erleri haline gelirler.”(5) Refah dönemi bittikten sonra yedek sanayi ordusuna dönerler. Üçüncü kategori, “… Esas itibarıyla, iş bölümü yüzünden hareket yeteneklerinden yoksun, çaresizlik içinde kıvrananlar, bir işçinin normal çalışma yaşını aşmış insanlar ve son olarak, sayıları tehlikeli makinelerin, madenlerin, kimyasal madde imal eden fabrikaların ve bunlara benzer yerlerin çoğalmasıyla birlikte kabaran sakatlanmış, atıl kalmış sanayi kurbanlarından vb. meydana gelir.”(5)
Marx göreli artık nüfusun serbest rekabetçi kapitalizm döneminde ise dönme ve işten atılma dengesi içinde iş bulma olanağı olan işsizler kitlesini ele alır. Esas olarak mutlak anlamda henüz işe dönme olanağı ortadan kalkmış bir işsizler kitlesinden söz edilemez. Ekonomik kriz dönemlerinde işten çıkartılan işçiler, ekonomik canlanma döneminde tekrar üretime çağrılır. İşsizlik olgusu da bu iki uç süreç arasında- işten atılan ya da işe alınan biçiminde- hareket eder.
Emperyalizm / tekelci kapitalizm ve emperyalist küreselleşme aşamalarında işsizliğin biçimleri de yer yer farklılaşır. Farklı işsizlik türleriyle karşılaşabileceğimiz gibi, emek piyasalarının yeterince açık olmamasından dolayı bazı durumlar için net tanımlamalar yapamama zorluğu vardır. Keza bazı işsizlik tanımlamaları iç içe geçer ya da bazı işsizlik biçimlerini kapsar.
İşsizlik türlerini günümüzde açık ve gizli işsizlik diye ikiye ayırmak mümkün. Ayrıca kısmi ve yaygın; geçici ve sürekli işsizlik türleri olarak ayrıştırılabilir…
Gizli İşsizlik denilen biçim eksik istihdamdır.
Açık İşsizlik biçimi gizli işsizlik hariç diğer tüm işsizlik türlerini kapsar.
Konjoktürel İşsizlik, ekonomik durgunluk koşullarında ortaya çıkan geçici bir işsizlik türüdür.
Mevsimlik İşsizlik de geçici işsizlik türlerindendir. Tarımsal üretimin gerçekleştiği bölgelerde yaşanan bir işsizlik biçimidir. Kısmi ve geçici olan işsizlik türlerinden biri de friksiyonel (arızi) İşsizliktir: çalışma yerinin veya meslek değişiminin ortaya çıktığı geçici koşullarda görülen bir işsizlik türüdür.
Kısmi fakat sürekli işsizliğe yol açan işsizlik türlerinden biri de teknolojik işsizliktir. Bu işsizlik, özellikle krizler sonrasında teknolojik yenilenme koşullarında yaşanan bir işsizlik türüdür. Yenilenmiş üretim aracı, hizmet faaliyetlerinin yarattığı işçilerin bir bölümünü sürekli işsiz bırakan bir işsizlik türüdür. Sektör ya da bölge işsizliği işçilerin bir bölümünün sürekli işsiz kalma halidir. Sektörde ya da bölgede yaşanan ekonomik durgunluk ya da kriz anında yaşanan bir işsizlik türüdür.
Yapısal ya da kronik işsizlik bilimsel tekniklerin üretime uygulanmasının sonucu işçi sayısının azalması, kapitalizmin genel krizinin süreklileşmesi (krizden çıkamamasından dolayı işletmelerin düşük kapasiteyle çalışmasının süreklileşmesi ve yaygınlaşması) halidir. İşsizlik böylece kronik bir hal almış; bunların bir bölümünün zaman zaman üretime dönme olanağına sahip olsa da büyük bir bölümünün iş bulma olanağının ortadan kalkmış türüdür.
- Kuczynski bu durumu şöyle tarif eder:
“Kronik kitlesel işsizlik, işletmelerin kronik düşük kapasiteyle çalışması ile sıkı bağ içindedir. İlk dünya savaşından önce sanayi yedek ordusu kriz yıllarında artıyordu ama yükseliş dönemlerinde göreceli olarak alt seviyeye düşüyordu. Kapitalizmin genel krizi döneminde işsizlik muazzam boyutlar alıyor ve canlanma ve yükseliş yıllarında da yüksek seviyede kalıyor. Sanayi yedek ordusu işsizlerden (oluşan) sürekli bir milyonlar ordusu olmuştur.”(6)
Yedek sanayi ordusu da sürekli ve kitlesel işsizlikten dolayı tarihe karışmış oluyor, yerini işsizler ordusuna bırakıyor.
Günümüzde daha çok sermaye iktidarlarının kullandığı standart işsizlik tanımı vardır. Buna dar tanımlı işsizlik de denilir. Çoğu burjuva iktidarlarca (arada görece farklılıklar olsa da) kullanılan standart işsizlik tanımı coğrafyamızda TÜİK tarafından şöyle tanımlanıyor: “Referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kar karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte çalışmamış ve böyle bir işle de bağlantısı olmayan) kişilerden iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve iki hafta içinde iş başı yapabilecek durumda olan 15 ve daha yukarı yaştaki fertler işsizler nüfusuna dahildirler.”(7)
İktidar 2014’e kadar “son üç ay” olan referans dönemini “son dört hafta”ya indirerek ‘standart’ işsizlik tanımını daha da daralttı. Bu soruna ayrıca girilecektir.
Alternatif ya da geniş tanımlı işsizlik demokratik ilerici sendikalar, kitle örgütleri ve bazı üniversitelere bağlı kurumlar tarafından devlet / iktidarın, sermayenin gerçeklerini gizleme çabalarına karşı oluşturulan ve gerçek işsizlik ortaya koydukları tanımlaması bu nedenle alternatif / geniş tanımlı işsizliktir.
“Geniş tanımlı işsizlik hesaplaması klasik dar tanım kapsamında yer alan işsizler yanında, iş bulma ümidini kaybeden işsizleri, iş aramayan ancak çalışmaya hazır olan işsizler mevsimlik ve zamana bağlı eksik çalışanları kapsayan alternatif işsizlik tanımıdır.”(8)
Zamana Bağlı Eksik İstihdam da; “referans haftasında istihdamda olan, esas işinde ve diğer işinde / işçilerinde toplama olarak 40 saattin daha az süre çalışmış olup, daha fazla çalışmak istediğindi belirten ve mümkün olduğu takdirde daha fazla çalışmaya başlayabilecek olan kişilerdir.
İş aramayıp çalışmaya hazır olanlar: çeşitli nedenlerle bir iş aramayan ancak iki hafta içinde işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerdir.”(8) İki alt başlıkta ele alınmaktadır.
“İş Bulma Ümidi Olmayanlar: Daha önce iş aradığı halde bulamayan veya ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerdir.
Diğer: Mevsimlik çalışma, ev kadını olma, öğrencilik, irad (gelir) sahibi olma, emeklilik ve çalışamaz halde olma gibi nedenlerle iş aramayan ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerdir.”(8)
Alternatif işsizlik tanımlaması hem göreceli artık nüfusa hem de mutlak artık nüfusu kapsar. İşsiz kalıp işe dönme olanağına sahip olan kesimler göreceli artık nüfusu oluştururken; işsiz kalıp bir daha iş bulma olanağını elde edemeyen kesimler mutlak artık nüfusu oluşturur. İş bulma ümidi olmayanlar ve iş aramayıp çalışmaya hazır olan kesim bu kategoridedir.
İşsizliğin Tanımı:
Burjuvazi işsizliğin tanımını da çarpıtır, milyonlarca işsizi işsiz saymaz. Ve onları “sosyal” korumanın dışına iter, işsizlik ödeneğinden de yoksun bırakır. İşsizliğin tanımını olabildiğince daraltarak ideolojik, politik ve iktisadi saldırının hedefine koyar, toplumu maniple etmenin aracı haline getirir. Bugün daha yaygın biçimiyle dar tanımlı işsizliği baz alır, iş aramayıp çalışmaya hazır olanları, geçici iş bulabilenleri, mevsimlik çalışanları işsiz saymaz. Bu kesimleri iş beğenmeyen, verilen ücrete razı olmayan, işsizliğin yaygın olduğu ortamda güvenceli iş isteyen kesim olarak değerlendirir. Asalak, tembel, çalışmadan bedava yaşamak isteyen kesim olarak yansıtır. ‘Çöp’ nüfus olarak değerlendirir. Burjuvazi cari ücret haddinde çalışmak ve gelir elde etmek istemeyen kesimleri işsiz tanımlar.
Ailesi ve kendi yaşamını sürdürmek için iş gücünü satmak isteyip de satamayan kimseye- vasıflarına uygun ve asgari yaşamını idame ettirebilecek bir ücret talebi de dâhil olmak üzere- işsiz denir; bu kesimlerin durumunu işsizlik olarak nitelenir.
Cari ücret iş gücünün piyasada arz ve talebe göre belirlenen fiyattır. Cari ücret birçok ülkede güvencesiz emekten, göçmen emeğinden ve kronik kitlesel işsizlik nedeniyle belirsizdir. Milyonlarca işsiz cari ücrete de razı olsa iş bulmadığı açıktır. İş gücü piyasasında asgari ücretin de altında ve hiç bir güvenceye sahip olmayan çalışma koşullarının mevcudiyetinde iş arayanın bu koşullara, ücrete razı olmaması onu işsiz olmaktan çıkarır mı? İş gücünü görece daha iyi koşullarda satamayan kişinin niteliği değişir mi? Elbette değişmez.
– İşsizlik Kapitalist Sistemin Ürünüdür –
Kapitalist sermaye birikimi sağlamaya başladıktan itibaren ‘artık nüfus’un kapısını aralar. Ve oradan üretim sürecindeki işçinin bir bölümüne yol verir. “Ne kadar çok sermaye birikimi sağlanırsa o kadar çok iş gücü de fazlalık olur, işsiz kalır. Sanayide sermaye büyümesi belli bir noktadan sonra işsizliğe neden olur”(9)
Birikim yoluyla elde edilen ek sermaye kapitalist için daha fazla artı- değer ve kar elde etmenin yolu olarak görülür. Bu yol üretimde iyileştirmelere, teknolojik buluşlara, üretim tekniğini geliştirmeye yol açar. Eski sermaye bu süreçten adım adım baştanbaşa yenilenerek çıkacak duruma gelir.
“Demek ki, bir yandan birikimin ilerlemesi sırasında oluşan ek sermaye, kendi büyüklüğüyle orantılı olarak gittikçe daha az işçiyi kendisine çekerken, öte yandan dönemsel olarak yeni bir bilişimle yeniden üretilen eski sermaye, daha önce kendisi tarafından çalıştırılmakta olan işçilerden fazlasını, gittikçe daha fazlasını kendisinden uzaklaştırır.”(10)
Sermaye iş gücüyle üretim araçlarını kendinde birleştirerek sermaye birikimini sağlar. Bu birikimin oluşması ve büyümesi artı- değer yoluyla gerçekleşir. Birikimi elde etmenin bir yolu da artık nüfus yaratmaktır. Artık nüfus, üretimdeki nüfus üzerinde bir baskıdır. Üretimdeki nüfusu ucuza çalıştırmanın baskısıdır. Artık nüfus kendiliğinden oluşan bir durum değil, kapitalistlerin sermayesini büyütmede bilinçli yönelimidir. Artık nüfusun iki biçimi olan mutlak ve göreli artık nüfus sermayenin bilinçli tercihi olarak şekillenir.
Kapitalizm doğuşundan günümüze artık nüfusla karakterize olmuştur. Kapitalizmin tarihinin bir parçasıdır.
Serbest Rekabetçi Kapitalizm Döneminde İşsizlik
İşsizlik bu dönemde ekonomik kriz ve yükseliş çevrimlerine göre değişkenlik gösterir. Kriz dönemlerinde artık nüfus artarken, yükselişle birlikte düşüşe geçer. İşsizlerin önemli bir bölümü ya da tamamı üretime dönme olanağı elde eder.
Serbest rekabetçi kapitalizm döneminde özellikle ekonomik krizler esnasında sanayi işletmelerinde düşük kapasite ile çalışma da işsizler ordusunun büyümesinin önemli nedenlerinden biridir.
Kapitalizmin ilk önce geliştiği ülke İngiltere’de kriz dönemlerinde yedek sanayi ordusu büyürken krizden canlanma ve yükselişe geçildiğinde yedek sanayi ordusu küçülmeye başlamakta.
İngiltere’de işsizlik oranları sert iniş çıkışlar izler. İlk ekonomik kriz 1825 yılında İngiltere’de patlak verdi. Bunu dünyaya yayılan başta Avrupa ülkeleri ve ABD olmak üzere 1847 –1848 krizi izledi. 1873 dünya ekonomik krizi ise 19. yy.da gerçekleşen en şiddetli kriz oldu. Yüzyıla yakın süren içinde sekiz ekonomik kriz yaşandı. Krizler harici dönem de işsizlik oranı yüzde 0.9 ile 7.6 aralığında inişli- çıkışlı bir seyir izlerken krizler döneminde ise işsizlik oranları yüzde 1.2 le 33.4 aralığında önemli sıçramalar göstermiştir. 1873 yılındaki krizde 749 şirket iflas etti. Krizin etkileri uzun süre devam etti. 1879’da ise iflas eden şirket 13.130’u buldu. Bu işsizliğin başlangıçta düşük görünmesine (yüzde 1.2 arasında) rağmen yıllar içinde giderek tırmanmasına yol açtı. 1879’da bu oran yüzde 11.4’e ulaştı. Krizin başında oranların düşük görünmesinin bir nedeni de işini kaybeden işçilerin köylerine dönmeleriyle bağlantısı olabilir.
Almanya’da işsizliğin görece yüksek seyrettiği görülüyor.**1880- ‘96 yılları arasında iki önemli kriz yaşanmış. Normal dönemlerde işsizlik oranları yüzde 2.6 ile 6.3 arasında seyrederken iki krizde ise yüzde 3.4 ile 5.1 arasında seyretmiş. Fransa’da 1847- ‘96 yılları arasında dört kriz yaşanırken ekonominin canlanma ve yükseliş süreçlerinde işsizlik yüksek 4- 12 arasında değişkenlik göstermiş ABD’de 1868- ‘88 yılları arasında işsizlik yüzde 5.8- 8.0 arasında yaşanırken 1889- ‘96 arasında yüzde 5.6’dan sürekli yükselerek yüzde 15.3’ü bulmuş 1892- ‘94 krizinde ise yüzde 3.7’den yüzde 16.7’ye oran olarak yükselmiştir. ABD’de işsizler ordusu hızla büyüyen bir seyir izledi.
Serbest rekabetçi kapitalizm döneminde kapitalizm geliştiği bu dört ülkede veriler sınırlı kesimlere dayansa da işsizliğin yüksek bir seyir izlediği bu vahşi kapitalizm çağında çalışma sürelerinin alabildiğine uzun olduğu, yeterli örgütlülüklerin olmadığı hak ve kazanımlarının sınırlı olduğunu gösteriyor. Ve kapitalizmin tarihinin aynı zamanda işsizliğin tarihi olduğunu yansıtıyor.
Tekelci Kapitalizmin İlk Döneminde işsizlik
- Emperyalist paylaşım savaşı birçok ülkede ekonomik yıkım ve durgunluk yarattı. Bazı ülkelerde üretim düştü ya da cepheye gönderilen işçilerden dolayı üretim durdu. Almanya ve Fransa tablo bu durumdayken, ABD ve İngiltere’de fazla üretim krizi yaşandı. Savaştan sonra ABD ve İngiltere’de önemli işsizlik yaşanırken Almanya ve Fransa’da savaştan dönenler tekrar üretime katıldıkları için işsizlik düşük oranlarda yaşandı.
İşsizlik 1920- ‘38 aralığında yüksek seviyelerde seyretti ve ekonomik çevrimlere göre fazla bir değişkenlik göstermedi. ABD ve Almanya’da ekonomik çevrime göre önemli yükseliş ve düşüşler gösterdi. 1929 büyük devrevi krizi ise büyük bir yıkıma yol açtı ve etkisi II. Emperyalist Savaş’na kadar uzandı. Hemen birçok ülkede milyonlarca işsizden ordular oluştu.
ABD’de 1921’deki krizde 11.7 oranında olan işsizlik sonraki 1926’ya kadar düşerek yüzde 1.8’e kadar geriledi. 1929 krizinde yüzde 3.2 olan işsizlik sonraki yıllarda yükseldi; 1933’te krizin etkisiyle yüzde 52.2’ye yükseldikten son küçük oynamalar göstererek II. Emperyalist Savaşı’nın ön gününde yüzde 19.1 düzeyindeydi.
1929 krizinin ABD’de çok derin yaşandığını, milyonlarca işçinin büyük bir işsizlikle karşı karşıya olduğunu ve savaşa kadar yüksek seviyelerde kaldığını gösteriyor. 1940 yılına gelindiğinde işsizlik önemli ölçüde düşse de yüzde 10 işsiz vardı.
Almanya’da alt seviyelerde seyreden işsizlik 1921’de yüzde 2.8’den yüksek iniş çıkışlar izleyerek 1926’da yüzde 13’e kadar çıktı. Ve biraz düşüşle ve krizin yıkıcı etkisiyle peşinden tekrar yükselmeye devam etti. 1932’de yüzde 30.1’e kadar yükseldi. Ve oradan 1936’da tek rakamlı haneye geriledi. 1938’de ise yüzde 2.1 kadar geriledi.
İngiltere işsizlikte bu ülkeler arasında en yüksek seviyelerden aşağı inmedi; çift haneli varlığını II.Emperyalist Savaşı’na kadar sürdürdü. 1929’da yüzde 14.8 olan işsizlik oranı küçük düşüş ve yükselişlerle 1932’de yüzde 22.5’a kadar yükseldi. Bu tarihten itibaren yavaş yavaş 1938’de yüzde 13.3’e kadar geriledi.
Krizden sonra üretim canlanma içine girmesine rağmen işsizlikte bir azalma yaşanmadı. Teknolojik yenilenmeden ziyade az işçiyle daha fazla üretim yapma emek yoğunluğu arttırma baskın bir eğilim olarak benimsendi.
1929 krizinin proletaryaya faturası işsizlik oldu. İşsizler ordusu milyonları saflarında toplayarak ve bir bölümünün artık işe dönme olanaklarını da ortadan kaldırarak kitleleri işsizliğin eğilim olarak ortaya çıkmasına yol açtı.
Krizden sonra ekonomik canlanma ve yükselme dönemlerinde işsizliğin düşmeyip yükselmeye devam etmesi kronik kitlesel işsizliğin belirtisidir. Kronik kitlesel işsizliğin bir nedeni de işletmelerin kronik düşük kapasiteyle çalışmasıdır. Kronik düşük kapasiteyle çalışma 19. yy.da ancak dönemlerinde görülen bir olguyken; emperyalizm döneminde bu olgu sadece kriz dönemlerine özgü olmaktan çıkmış, krizin olmadığı kapitalist çevirimin diğer evrelerinde de baş göstermiştir. Böylece kronik düşük kapasiteyle çalışma ile işsizlik arasında sıkı bir bağ var.
ABD’de 1925-’29 ekonominin yükseliş döneminde transformasyon sanayi potansiyelinin yalnızca yüzde 80’i düşük kapasite ile çalışıyordu. 1930- ‘34 döneminde ekonomik krizin sürdüğü koşullarda ise yüzde 60’ı çelik potansiyelinin yalnızca yüzde 80’i kullanılıyordu.(12) Üretimde düşük kapasiteyle çalıştırma işçilerin bir bölümünü üretimden uzaklaştırmak anlamına geliyordu.
Kapitalizmin tekelci evresinde krizler sıklaştı. Daha önceden on yılda bir baş gösteren krizlerin araları kısaldı, bazı krizlerin yayılma süreleri arttı. 1929’da başlayan kriz 1934 yılına kadar sürdü.
İşsizlikte Kronikleşme Eğilimi: 1920’den itibaren bazı ülkelerde işsizlik yüksek seviyede süreğen bir hal almaya başladı. Bunun üretimin/işletmenin düşük kapasitede devam etmesinin kronikleşmesiyle bağı olduğu gibi üretimdeki tekniğin gelişmesi ve baş gösteren kriz sürelerinin uzamasıyla da önemli bir bağı var.
İngiltere’de 1920 kriziyle birlikte 1921- ‘29 yılları arasında ortalama işsizlik oranı yüzde 11.8 oldu. (1927 istisna yüzde 9.6). Ve işsizlik oranı yüzde 10’nın altına düşmedi. Bu durum İngiltere’de sigortalı işçiler arasında 1922- ‘33 arasında yıllık işsizlik 1.2 milyonun altına düşmedi. Burada da bir kronikleşmeden söz edebiliriz… ABD’de 1929’da tam olarak 2 milyona yaklaşan işsiz sayısı 1931’de 9 milyona yaklaştı. Ve 1930’lu yılların sonuna kadar da işsizlerin sayısı 8 milyonun altına düşmedi. Bu dönemde ABD’de 8 milyon seviyesinde bir kronik kitlesel işsizliğin varlığından söz edebiliriz.
Tekelci Kapitalizmin İkinci Döneminde İşsizlik
- Emperyalist Paylaşım ve Dünya Savaşı’ndan sonra kapitalist ve sosyalist iki kamp oluştu. Savaştan yenilgiyle çıkan emperyalist kapitalist devletler güç kaybedip bu yeni durumda yaralarını sarmaya girişirken, bu paylaşımdan güçlenerek çıkan emperyalist devletler/güçler büyük bir atılım içine girdi. Dünya sanayi üretimi ve ticareti geçmişten farklı olarak önemli sayılabilecek bir düzeyde büyüdü. Bu üretimde yeni tekniklerin uygulanmaya sokulması ve verimlilik artışı üretimin muazzam ölçülerde büyümesine yol açtı. Bazı sömürgelerin bağımsızlıklarını elde etmesi, bazılarının da emperyalistlerin pazarı kaybetme korkusuyla çekilmeleri sonucunda yeni sömürgecilik ilişkilerinin bu ülkeleri kapitalist yola sokmalarına yol açtı. Bu da yeni pazar ve yeni üretim alanları demekti.
“Savaş sonrası büyüme kapitalist ülkelerin tamamında hiç bir zaman olmadığı kadar yüksekti. İngiltere’de daha yavaş, 1940’lardaki yüksek büyüme oranı dikkate alındığında ABD’de kayda değer, ama Fransa, Almanya ve dahası Japonya’da özellikle yüksekti. Bu büyüme, harekete geçirilen iş gücünün öneminde çok esas itibariyle emek verimliliğinin yükseltilmesine, o da işçi başına üretim artışına ve her bir işçinin çalışma yoğunluğunu arttırmak zorunda olmasına dayandırıyordu.”(13)
Üretimde Otomatizasyon, eve iş verme, göçmen işçilerin emeğinden yararlanma büyük işletmelerin işlerinin önemli bölümünü küçük işletmelere/taşeronlara yaptırması, Taylorizm, Fordizm gibi üretim tekniklerinin devreye sokulması yoluyla emek verimliliğinin arttırılması, vardiya sisteminin yaygınlaşması, iş yoğunluğunun arttırılması gibi bir dizi üretim sürecindeki yenilenme ve eskinin yaygınlaşması tekelci kapitalizmin bu ikinci döneminin yansımalarıydı. Bu dönemde işsizlik dünya çapında- gelişmiş kapitalist ülkeler başta olmak üzere çok büyük ölçüde geriledi.(14) 1973- ‘74 kriziyle birlikte işsizlik sıçramalı bir şekilde büyümeye başladı.
Belli başlı gelişmiş kapitalist ülkelerde 1950- ‘70 aralığındaki işsizlik oranlarına baktığımızda: ABD’de 1957- ‘58’de bir krizden söz edilebilir. 1950’de yüzde 9.3 olan işsizlik çok küçük inişli- çıkışlarla 1970’lerin yüzde 4.9 oranındaydı.
Almanya savaşta büyük bir yıkım yaşadı; fabrikalar, işletmeler, üretim kaynakları büyük ölçüde tahrip oldu. Bu nedenle savaştan 1950’lerin sonuna kadar işsizlik büyük ölçülerde seyretti. 1950’de yüzde 11.0 olan işsizlik oranı 1955’te yüzde 5.6’ya geriledi. Ekonomik toparlanma geliştikçe işsizlik de düşmeye başladı. 1960’ta yüzde 1.3 daha sonradan da yüzde 0.7’ye kadar geriledi.
İngiltere’de 1950’de yüzde 1.6 olan işsizlik oranı küçük iniş çıkışlarla 1970’te yüzde 2.6 oranındaydı.
Japonya’da yirmi yıldan fazla bir sürede yüzde 1.1 seviyesinde kaldı.
Fransa’da yüzde 0.8 seviyesinde uzun bir süre kaldıktan sonra 1970’te yüzde 1.3’e çıktı.
İtalya’da Almanya gibi savaşın yıkımını ciddi biçimde yaşadı; 1950’li yıllar boyunca yüzde 8.3 ile 9.8 aralığında işsizlik büyüyerek sürdü, 1960’tan itibaren bu oran yarı yarıya düştü. Bu veriler bize işsizliğin çok küçük bir bölümünü yansıtmaktadır.
‘50’li, ‘60’lı yıllar içinde bir ekonomik krizin yaşanmaması dikkat çeken bir olgudur.
“Sosyalist kamp”ın varlığı, devrime ve sosyalizme özlem temelinde sınıf mücadelesinin gelişmesi, işçi sınıfının bazı önemli kazanımlar elde etmelerini sağladı; sendikal örgütlenme, ekonomik, sosyal haklarda önemli kazanımlar, yer yer bazı siyasi talepler için mücadelenin gelişmesi… Tekelci kapitalist devletler başta kendi merkezleri olmak üzere “sosyal devlet” temelli işçi ve emekçilere görece haklar tanıyarak önlemler aldı. İşçi sınıfını kapitalist sistem içinde tutmak için ekonomik ve siyasi adımlar attı. İşçi sınıfının üretici konumunun yanında “tüketici” konumuna da getirerek iç pazarı canlandırmanın bir yolu olarak gördü. İşçi aristokrasisini yaratması burjuva demokrasisi temelinde işçi sınıfının saflarında reformizmin geliştirilmesi işçi sınıfını ve emekçileri kapitalist sisteme bağlamanın başlıca önlemleriydi.
“1970’li yılların başına kadar adeta krizsiz gelişen, tek tek ülkelerdeki krizlere, krizsel durumlara veya konjoktürel gerilemelere rağmen sürekli yükseliş içinde olan kapitalist dünya ekonomisi doğal olarak iç pazarını da etkilemiş ve 1970’li yıllara kadar kapitalist ülkelerde işsiz sayısı dönem dönem, azalma dönem dönem, artma gösterse de nispeten -‘70’li yıllardaki döneme nazaran- düşük kalmıştır. Ama bu işsizliğin kronikleşme gerçeğinden Bir şey değiştirmez.”(15)
Emperyalist Küreselleşme Döneminde İşsizlik
1973- ‘75 dünya ekonomik kriziyle 1950’den bu yana süren görece istikrarlı büyüme son buldu. ‘70’li yılların başında baş gösteren durgunluk yerini fazla üretim krizine bıraktı. Tekelci devlet kapitalizmi tıkanmıştı. Kapitalizm bu süreçte yeniden yapılanmaya giderek krizden çıkmaya girişti.
Sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi son sınırına vardı ve özel tekellerin elinde toplandı. Ulusal engeller adım adım kaldırılarak üretim uluslararasılaştı. Azami kar için tüm engeller ortadan kaldırıldı. İşçi sınıfının kazanımlarına vahşice saldırarak mutlak artı-değer elde etmenin yollarına başvuruldu, bilgisayarlı üretim ve otomasyonla nispi artı-değer arttırma yollarına gidildi. İletişim ve ulaşımda devasa gelişmeler üretim ve pazar ilişkilerini büyük ölçüde değiştirdi. Üretim alanında yaratılan esneklik azami sömürünün yolunu açtı. Sermaye ve üretim daha az sayıda dünya tekelinin elinde toplanırken taşeron kapitalistler yoluyla azami kar elde etmenin olanakları geliştirildi. Üretim süreci parçalanarak işçi sınıfının örgütlü gücü önemli ölçüde darbe aldı. Sonuç itibariyle sermaye 1973- ‘75 kriziyle daha fazla yoğunlaşarak, merkezileşerek dünyasal çapta tekelleşerek çıktı. 1973-’75 ekonomik krizi üç- dört yılı bulan bir zaman dilimine yayıldı, etkileri daha uzun sürdü.
1974-’75 yapısal krizinden büyük bir atılımla çıkan tekelci sermaye, bir süre sonra 1981’de devrevi krizle karşılaştı. Bu durum işsizliğin katlanarak büyümesine yol açtığı gibi kronik kitlesel işsizliğin de süreğen hale gelmesine neden oldu. Altı gelişmiş kapitalist ülkede işsizliğin seyrine baktığımızda kronikleşen işsizlik tablosu daha iyi anlaşılır.
ABD’de 1970’te yüzde 4.9 olan işsizlik oranı 1979’de iki misliye yakın bir büyümeye yüzde 8.5’i gördü; 1980-’85’te düşerek yüzde 7.2 civarına geriledi.
Almanya da 1970’te yüzde 0.7 olan işsizlik oranı 1975’te altı buçuk misli büyüyerek yüzde 4.7’ye sıçradı; 1980’e gelindiğinde bir puan civarında gerileyerek yüzde 3.8’e geldi, 1985’te tekrar iki buçuk misli sıçrayarak yüzde 9.3’e yükseldi.
İngiltere’de 1970’te yüzde 2.6 olan oran 1975’te bir buçuk misli artarak yüzde 4.2’ye, 1980’de yüzde 6.4’e tırmanırken 1985’te krizin etkisiyle iki mislinden fazla artış göstererek, işsizlikte rekor kırarak yüzde 13.1’e sıçradı.
Japonya’da işsizlik düşük düzeyde seyretmesine rağmen 1970’ten 1985’e sürekli yükselerek yüzde 1.1’den 2.6’ya çıktı.
Fransa’da da benzer bir durum yaşandı; işsizlik sürekli yükselerek 1950’lerden sonra en yüksek seviyeye ulaştı. 1970’te yüzde 1.3 olan oran 1975’te dört misli civarında artarak yüzde 4.6’ya çıktı; 1980’de yüzde 6’ya, 1985’te de yüzde 10.1’i buldu.
İtalya’da yüksek seviyelerde seyreden işsizlik 1970’ten sonra da yükselmeye devam ederek yüzde 4.4’ten 1985’te yüzde 10.6’ya çıktı. Emperyalist küreselleşmenin ilk dönemlerinden itibaren krizlerden sonra ekonomik büyüme ve üretimdeki verimlilik artışına rağmen işsizlik sürekli büyüdü, kronik kitlesel bir hal aldı.(16) Bu nesnel bir durumdur.
Ülke gruplarında ve bazı ülkelerde işsizlik oranları |
Yıllar | Gelişmiş
Ülkeler |
AB | G-7 | ABD | Japonya | Almanya | Fransa | İngiltere | Türkiye |
1989 | 6.1 | 8.3 | 5.7 | 5.3 | 2.3 | 5.6 | 9.3 | 7.3 | 8.6 |
1990 | 6.0 | 7.6 | 5.6 | 5.6 | 2.1 | 4.8 | 9.0 | 7.1 | 7.5 |
1991 | 6.6 | 7.9 | 6.2 | 6.8 | 2.1 | 4.2 | 9.5 | 8.8 | 8.4 |
1992 | 7.3 | 8.8 | 6.8 | 7.5 | 2.2 | 4.9 | 10.4 | 10.1 | 8.0 |
1993 | 8.0 | 10.8 | 7.2 | 6.9 | 2.5 | 7.9 | 11.7 | 10.5 | 8.0 |
1994 |
7.9 | 11.2 | 7.1 | 6.1 | 2.9 | 8.4 | 12.3 | 9.6 | 7.9 |
1995 | 7.5 | 10.8 | 6.7 | 5.6 | 3.1 | 8.2 | 11.6 | 8.7 | 6.6 |
1996 | 7.6 | 10.9 | 6.8 | 5.4 | 3.4 | 8.9 | 12.4 | 8.2 | 5.8 |
1997 | 7.3 | 10.7 | 6.6 | 4.9 | 3.4 | 10.0 | 12.4 | 7.0 | 6.9 |
1998 | 6.9 | 10.0 | 6.4 | 4.5 | 4.1 | 9.4 | 11.7 | 6.3 | 6.4 |
1999 | 6.6 | 9.2 | 6.2 | 4.2 | 4.7 | 8.8 | 11.3 | 6.1 | 7.4 |
2000 | 4.5 | 8.2 | 5.7 | 4.0 | 4.7 | 7.9 | 9.5 | 5.5 | 6.6 |
Ortalama | 6.9 | 9.5 | 6.4 | 5.6 | 3.1 | 6.6 | 10.9 | 7.9 | 7.3 |
1989- 2000 ortalaması: yüzde 7.1
2001 | 6.2 | 7.4 | 6.1 | 4.8 | 5.0 | 7.7 | 8.5 | 5.0 | 8.5 |
2002 | 7.3 | 8.9 | 13.7 | 5.8 | 5.4 | 8.4 | 8.6 | 5.1 | 10.3 |
2003 | 7.4 | 9.0 | 12.9 | 6.0 | 5.3 | 9.3 | 9.0 | 5.0 | 10.5 |
2004 | 7.1 | 9.1 | 12.9 | 5.5 | 4.7 | 9.8 | 9.3 | 4.7 | 10.8 |
2005 | 6.9 | 8.9 | 11.9 | 5.1 | 4.4 | 10.7 | 9.3 | 4.8 | 10.6 |
2006 | 6.3 | 8.2 | 10.0 | 4.6 | 4.1 | 9.8 | 9.2 | 5.4 | 10.2 |
2007 | 5.7 | 7.2 | 7.6 | 4.6 | 3.9 | 8.4 | 8.4 | 5.3 | 10.3 |
2008 | 6.1 | 7.0 | 6.5 | 5.8 | 4.0 | 7.3 | 7.8 | 5.6 | 11.0 |
2009 | 8.4 | 8.9 | 8.4 | 9.3 | 5.1 | 7.5 | 9.5 | 7.6 | 15.8 |
2010 | 8.7 | 9.6 | 9.8 | 9.6 | 5.0 | 6.0 | 9.8 | 7.8 | 13.7 |
2011 | 8.6 | 9.4 | 9.0 | 9.3 | 5.0 | 6.5 | 9.6 | 8.0 | – |
2012 | 8.2 | 9.2 | 8.4 | 8.7 | 4.8 | 6.0 | 9.3 | 7.8 | – |
Ortalama | 7.2 | 8.5 | 10.7 | 6.6 | 4.7 | 8.3 | 9.0 | 6.0 | 11.2 |
Tablo-1* 2001- 2002 Ortalaması: yüzde 8
17.
1989-2012 | 7.0 | 9.0 | 8.6 | 6.1 | 3.9 | 7.5 | 10 | 7.0 | 9.2 |
1989- 2012 Ülkeler ve Ülke grupları ortalaması: yüzde 7.58
Kronik Kitlesel İşsizlik:
Kronik Kitlesel İşsizlik, işsizliğin kitlesel bir hal alarak uzun bir dönem aynı kalması ve kapitalizmin genel krizinin haricinde yani ekonominin canlanma ve yükseliş çevrimlerinde pek değişime uğramadan ya da küçük oynamalar geçirmesine rağmen yüksek seviyelerde kalması durumudur.
Kronik Kitlesel işsizliğin üretimde teknolojik yenilenmeyle, üretimin kronik düşük kapasite devam etmesiyle doğrudan bir bağı vardır. Buna sermayenin finansal alana daha fazla kaymasıyla da bağını ekleyelim.
Kronik kitlesel işsizlik serbest rekabetçi kapitalizm döneminde de vardı, ama bir istisna olarak. Tekelci kapitalizm döneminde de vardı, bir eğilim olarak. 1920’li yıllardan itibaren ABD ve Almanya’da görülen kronik kitlesel işsizlik örnekleri Komintern’in VI.Dünya Kongresi’nde de tartışma konusu oldu ve bir görüş değişikliği ihtiyacı duyuldu.
“İş verimliliği güçlü bir şekilde artarken, işçi sayısının azalması? Bunun anlamı şudur; teknik ilerleme, iş verimliliğindeki ve yoğunluğundaki ilerleme, pazarın genişleme olanağını açmıştır. Önceden teknik ilerlemeden dolayı işçiler sokağa atıldılar, ama kapitalizm pazarın genişlemesiyle sokağa atılan işçiler sürekli yeniden iş bulabildiler, en azından çok gelişmiş kapitalist ülkelerde böyle oldu…Şimdi önde gelen emperyalist ülkelerde sokağa atılan işçilere iş olanağı vermek için pazarın genişlemesinin artık yeterli olmadığını görüyoruz. İşsizlik, konjonktürün bir göstergesi olmaktan artık çıkıyor…Son yıllarda ABD ve Almanya örneğinin gösterdiği gibi, kapitalistler konjonktürün olması çok olasıdır.”(18)
Dünyada ve Türkiye’de Kronik Kitlesel İşsizlik*
1989- 2012 yılları arasında gelişmiş kapitalist ülkelerde, Avrupa Birliği’nde, G-7 ülkelerinde ve emperyalist kapitalist ülkelerde Türkiye’de işsizliğin genel görünümüne baktığımızda bazı istisnalar hariç genel olarak benzer bir kronik kitlesel işsizlik haliyle karşılaşırız. Bu süreyi 1989- 2000 yıllarını I. Dönem, 2001- 2012 yıllarını II. Dönem olarak ele alacağız.
1989- 2000 Dönemi:
Gelişmiş kapitalist ülkeler’de bu dönemde ortalam işsizlik oranı yüzde 6.9’dur. Gerçekleşen işsizlik kronik kitlesel bir hal almıştır. İşsizlik dönem içinde dalgalı bir seyir izlese de işsizlik oranı yıllar içinde ortalamanın bir puan altına inip, bir puan üstüne çıktı, ortalama sapmadı.
AB ülkelerinde aynı yıllar içinde işsizlik ortalama yüzde 9.5 oranında yüksek seyretti. G-7 ülkelerinin aynı dönemde ortalaması yüzde 6.4’tür. ABD’nin ortalaması yüzde 9.6; Japonya’nın ortalaması yüzde 3.1; Almanya’nın ortalaması yüzde 6.6; Fransa’nın ortalaması yüzde 10.9; İngiltere’nin ortalaması yüzde 7.9’dur.
Türkiye’de 1989’da yüzde 8.6 olan işsizlik oranı iniş çıkışlarla 2000’de yüzde 6.6 oranındaydı. I. Dönem ortalaması yüzde 7.3’tür.
AB’ bu gruplama içinde I. Dönem en yüksek işsizlik oranına sahip durumdadır; Japonya bu dönemde ülke grupları ve ülkeler arasında en düşük işsizlik oranına/ortalamasına sahip olan ülkedir. Bunun bir yanıyla II. Emperyalist paylaşım savaşında ekonomisinin ciddi anlamda tahrip olmasıyla bağı var; diğer taraftan “toplum sözleşmesi” kapsamında işçilerin “yaşam boyu istihdam”(19) olanağına sahip olmasının da işsizliğin çok düşük kalmasında payı var.
Bu gelişmiş kapitalist ülkeler ve ülke grupları ile Türkiye’de genel işsizlik oranı 1989- 2000 yılları ortalaması yüzde 7.1’dir. Bu genel oran oldukça yüksektir; kitlesel işsizlik mevcuttur. Bunun küçük iniş çıkışlarla esas olarak istikrarlı bir şekilde varlığını sürdürdüğü, süreklileştiği ve kronikleştiği görülüyor.
Bu dönem boyunca emperyalist küreselleşmenin vahşi yüzü neoliberal ekonomi-politikalarının dizginsiz biçimde uygulandığı yıllardır. Özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, güvencesiz çalışmanın ve işçi sınıfını örgütsüzleştirme saldırılarının bu dönemden itibaren şiddetle uygulanmaya sokulduğu yıllardır. İşsizliğin kronik kitlesel hal almasının nedenlerinden biride bu politikalardır.
2001- 2012 Dönemi:
Aynı ülkelerde ve ülke gruplarında bu II. Dönemde işsizliğin ulaştığı boyut bize tablonun vahametini gösteriyor.
Gelişmiş Kapitalist Ülkeler grubunda II. Dönemde, yıllık ortalama işsizlik oranı yüzde 7.2’dir. Bu süre içinde 2001 ve 2008-’9 krizleri yaşandı ama işsizlik oranları yıllara göre değişim gösterse de esasında birbirine yakın seviyelerde kaldı. I. Döneme göre ortalama 0.3 puan artış oldu. AB’de bir önceki döneme göre bir puan gerileyerek II. Dönem ortalaması yüzde 8.5 oldu.
Emperyalist devletler grubunu oluşturan G-7’deyse II. Dönem ortalaması I. Döneme göre bir yükselme göstererek yüzde 10.7’ye sıçrayarak ülke grupları içinde rekor kırdı. I. Dönemden 4.3 puan fazla bir işsizlik oranı oluştu. ABD’de II. Dönem işsizlik ortalaması yüzde 6.6 oranındadır, I. Döneme göre 1.6 puan artışla yüzde 4.7 ‘ye yükseldi. Almanya II. Dönemde 1.9 puanlık büyük bir artışla yüzde 8.3’e yükseldi, yıllar içerisinde küçük iniş çıkışlarla büyüdü. Fransa’da I. Döneme göre 1.9 puanlık düşüşle ortalama yüzde 9’a geriledi. İngiltere’de II. Dönemde yüzde 6 olan işsizlik önceki döneme göre 1.9 puanlık düşüş yaşadı.
Türkiye’de 2001-2012 yıllarında yani II. Dönemde işsizlik oranı çok büyük bir sıçrama göstererek, ortalama olarak yüzde 11.2 oranında gerçekleşti. I. Dönemdeki ortalama yüzde 7.3’tü, 4 puan birden yükseliş gösterdi.
Gelişmiş kapitalist ülke grubu ve ülkelerden üçünde (ABD, Fransa ve İngiltere’de) işsizlik oranlarında bir düşüş yaşanırken diğer kapitalist ülke gruplarında ve ülkelerde yükselme, bazılarında sıçrama yaşandı. Bu durum II. Dönemde kronik kitlesel işsizlikte bir büyümedir. 2001-2012 yıllarının genel olarak ortalaması yüzde 8’e yükseldi; 1989-2000 döneminden 0.9 oranında bir büyüme gerçekleşmiş oldu. I. Ve II. Dönem birlikte (1989-2012) birlikte ele alındığında, yani 24 yıllık süre baz alındığında gelişmiş kapitalist ülkeler ortalamasının oranı yüzde 7’dir; AB yüzde 9; G-7 yüzde 8.6; ABD yüzde 6.1; Japonya yüzde 3.9; Almanya yüzde 7.5; Fransa yüzde 10; İngiltere yüzde 7 ve Türkiye yüzde 9.2 oranında ortalama işsizliğe ulaşır. Kronik kitlesel işsizliğin 24 yıllık gelişmiş kapitalist ülke grupları ve ülkelerle Türkiye’deki ortalaması yüzde 7.55’tir.*
Geçen her süre işsizler ordusunu büyütmekte, milyonlar bu ordunun neferi durumuna gelmektedir. Küresel kapitalist sistem işçi sınıfı ve ezilenleri daha fazla açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe mahkum etmektedir. Kronik kitlesel işsizliğin mevcut koşullarda büyük ölçülerde büyük ülkelerde gerilemesi, işsizliğin büyük ölçülerde düşmesi olanağı yoktur.
“1970-2000 yılları arasında işletme fazlası (brüt karlar) üzerinden sabit sermaye yatırımlarına ayrılan pay AB ülkelerinde % 47’den %40’a; İngiltere’de %48’den %42’ye; ABD’de ise %44’ten %39 gerilemiştir… Sabit sermaye yatırımlarındaki söz konusu gerileme, 1980 sonrasında tüm dünyada yükselişe geçen ve 2008 krizi ile kronikleşen işsizliğin temel nedenlerindendir.”(20)
Sermayenin gelişip büyümesinin yollarından biri teknolojiyi geliştirerek bunun üretime aktarılmasıdır. Teknolojik yenilenme sermayenin eğilimidir. Üretimde teknolojik yenilenme dönemi işçi sınıfının bir bölümünün sokağa atılmasına yol açar işsiz bırakır. Diğerlerini de yeni teknolojiyle daha yoğun çalışmaya zorlar, göreli artı-değeri arttıracak üretim sürecine sokar. Lakin sermaye artı- değeri arttırmak için yüzyıl önceki vahşi sömürü koşullarına başvurmaktan da kaçınmaz. Ucuz iş gücü Fizan’daysa oraya üretim üssü kurmakta tereddüt etmez. Serbest bölgeler, sanayi havzaları, organize sanayi bölgeleri, herhangi bir önlemin alınmadığı maddeler vb. ucuz, güvencesiz, sağlıksız çalışma koşulları, uzun çalışma sürelerinin zorunluluğu mutlak artı-değer sömürüsünün gerçekleştiği ilkel şartlarda gerçekleştirilen üretimin meslek hastalıklarıyla teslim aldığı, sonu ölümlere varan iş “kaza”larının yaygın olduğu bu cehennem koşulları sermayenin en ucuz üretim gerçekleştirdiği alanlardır.
“Teknik birikim ya da emeğin toplumsal üretim gücünün ulaştığı düzey düşünüldüğünde bilgisayarlar ve robotların bilinene makinelerin yerine geçmesi gerekirdi. Gelişmenin genel doğrultusu bu yönde olmalıydı. 21. yüzyılda doğrultu bu yönde değil ya da doğrultu kırıldı. Emperyalist küreselleşme ile birlikte dünyanın dört bir yanında “artık nüfus” dağları yükseldi, ucuz iş gücü cehennemleri seviyesinde canlı emek makine daha ucuza geldi. Gelişmenin genel doğrultusu buraya kaydı.
Koronavirüs salgını sonrasında ortaya çıkan manzara kapitalizmin “teknik temelin devrimci niteliği”nden ne derece koptuğunu gözler önüne serdi.”(21)
Tartışmalı görünen Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (İLO) Küresel İş gücü pazarları: işsizlik ve
güvencesiz istihdam tablosuna* bakmakta yarar var. Tablo işsizliğin dünya genelinde düştüğünü, buna bağlı olarak dünya genelinde güvencesiz istihdamın yavaş yavaş arttığını gösteriyor.
Küresel iş gücü Piyasaları: İşsizlik ve Güvencesiz İstihdam | ||||||
İşsiz sayısı(Milyon kişi) İşsizlik Oranı% | ||||||
Dünya Ortalaması | 2017
192.7 |
2018
192.3 |
2019
193.6 |
2017
5.6 |
2018
5.5 |
2019
5.5 |
Gelişmiş Ülkeler
Gelişmekte olan Ülkeler |
34.1
158.6 |
32.8
159.5 |
32.4
161.2 |
5.7
5.6 |
5.5
5.5 |
5.4
5.5 |
Güvencesiz | İstihdam | (Milyon kişi) | Güvencesiz | İstihdam | Payı% | |
Dünya Ortalaması | 2017
1.391.3 |
2018
1.409.0 |
2019
1.426.4 |
2017
42.5 |
2018
42.6 |
2019
42.7 |
Gelişmiş Ülkeler
Gelişmekte olan Ülkeler |
56.7
1.334.6 |
56.5
1.352.5 |
56.3
1.369.0 |
10.0
52.2 |
9.9
52.2 |
9.9
52.3 |
Kaynak İLO, Küresel İstihdam ve Sosyal Görünümü, 2018 tablo 1.1 |
Tablo 2*
Dünya ekonomisinin 2013’ten bu yana uzun süreli durgunluk içinde olduğu, sabit sermaye yatırımlarının düştüğü, sanayi kesiminde üretim ve istihdam kayıplarının bütün dünyada hız kazandığı, finanslaşma eğiliminin güçlendiği bir kesitte işsizliğin küçüldüğü iddiası gerçekle uyuşmamaktadır. İktisatçı Erinç Yeldan bu durumu “istihdamsız büyümeden ücretsiz büyümeye doğru genel bir nitelik kayması” olduğundan söz ediyor. Buradaki nitelik kayması esas olarak güvenceli istihdamdan güvencesiz istihdama doğrudur. Tablo 2’deki güvencesiz istihdamın dünya ortalamasının güvenceli istihdama yaklaştığı, gelişmekte olan kapitalist ülkelerde ise güvencesiz istihdamın güvenceli istihdamı geçtiğini gösteriyor. Örneğin ABD’de 2008 krizi sonrası büyüyen işsizliğin 2019 yılında kriz öncesi seviyeye geldiği belirtiliyor. Bu görünürde işsizliğin azalması, istihdamda bir artış biçiminde yorumlanmaktadır. Lakin birincisi: nüfus artarken, iş gücüne katılım oranı düşmektedir. İş gücüne katılım oranı düşmektedir. İş gücüne katılım 2015’te tarihin en düşük seviyesine, 1977 deki seviyesine indi (yüzde 62.5). İkincisi: güvenceli çalışan işçiler işlerini kaybetti; bunlar bir daha iş bulamadıkları için iş bulma umudunu kaybetti; iş aramadıkları için de bu kesimler aktif iş gücünden dışlandı, yani işsiz görünmekteler. Üçüncüsü: kapitalistler krizi fırsata çevirerek güvenceli çalışan işçileri işten çıkararak yerine yarı zamanlı çalışan işçiler aldılar.(22)
Dolayısıyla “işsizliğin gerilediği” değerlendirmesini yansıtan bir durum olmadığı gibi yarı zamanlı, güvencesiz çalışmada işsizliğin çeşitli biçimleridir.
Koronavirüs salgını ile 2019 krizi çakışınca işçiler bu durumdan derinden etkilendi. İLO İşçi sağlığı ve Güvenliği kıdemli Uzamanı Dr. Manal Azzi ise işsizlikle ilgili 2020 de, yaklaşık 33 milyon işçinin işsiz kalması ve 81 milyon işçininde çalışma hayatına geçici süre ara vermesi ile tahminen 114 milyon işçi işsiz kaldı. 2021 için tahminler tam zamanlı iş kayıplarının 90 milyon ile 130 milyon arasında olabileceği yönünde. “Yine İLO Ekonomisti Roger Gomis” toplamda 2020’de 2019’a göre 114 milyon işten eşi görülmemiş küresel istihdam kayıpları yaşandı. En son tahminler, 2021’de kalıcı bir iş açığına işaret ediyor, ancak belirsizliklerde devam ediyor”(23) dedi. Kısaca işsizliğin gerileme eğilimi içine girdiğinin işaretleri yok aksine giderek daha da artan kronikleşmiş bir işsizlik gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Esnek çalışma biçimlerinin neoliberal program çerçevesinde yaygınlaşmasıyla birlikte güvenceli çalışma da adım adım tasfiye edilerek güvencesiz çalışma biçimlerine geçilmektedir. Güvencesiz; yarı zamanlı, belirsiz zamanlı, kayıt dışı, kiralık çalışma vb biçimlerin çoğu hem kronikleşen kitlesel işsizliği gizlemenin bir yoludur hem de ucuz iş gücünü yaygınlaştırmanın ve işçi sınıfının kazanımlarını tasfiye etmenin başka bir yoludur.
* * * * * * * *