Toplum binlerce yıl önce sınıflara bölündü. Sınıflı toplumlar egemen sınıfla ezilen sınıf arasında uzlaşmaz karşıtlığa dayanır. Tarihin temel devindirici gücü sınıf mücadeleleridir artık. Sınıflı toplumlar evrimsel gelişme ve devrimsel sıçramalar yoluyla öz devinimini sürdürerek nihai olarak kapitalist toplum biçimini aldı.
Emek-sermaye çelişkisinin belirleyici olduğu kapitalist toplum, işçi sınıfı ve burjuvazinin uzlaşmaz karşıtlığına dayanır. Bu toplumda bir de iki sınıf arasındaki köprüyü temsil eden bir küçük burjuvazi bulunur. Bu ara sınıfın kaderi çözülerek işçi sınıfına katılmaktır. Bu sınıflar tarihsel gelişme içinde bazı sınıf ve katmanlara ayrılır. Aynı sınıfın katmanları arasındaki çelişki ve geçici çıkar farklılaşması mümkün hale gelir.
Tek tek işçi bireyler ve işçi sınıfının değişik katmanları belirli bir anda çıkarları diğerleriyle çelişkiye düşebilir. Ancak bu çelişki göreli ve geçicidir. İşçi sınıfının sendikalarda örgütlü, iş güvencesi olan, ortalamanın üstünde ücret alan, sosyal hakları daha geniş katmanıyla, örgütsüz, iş güvencesi olmayan asgari ücrete mahkum işçiler ve işsizler katmanına karşı kendilerini ayrıcalıklı görüp ücretli kölelik düzenine daha sıkı bağlanırlar. Ücret artışı, kazanılmış haklarına dönük doğrudan saldırılar olduğunda ve yer yer sınırlı demokratik haklar için sendikal çerçevede mücadele vermekle birlikte sınıfının alt katmanlarının zincirlerinden başka kaybedeceği bir şeyi yoktur. Bu zinciri, görece ayrıcalıklı kılan iş olanağı, ekonomik ve sosyal haklardır; ona ve onun aracılığıyla kapitalist düzene bağlanır.
İş güvencesi olmayan, düşük maaşlı örgütsüz işçiler de zincirlerinden başka kaybedeceği şeyi yoktur. Ancak bu katmanın iş güvencesi ve sosyal hakları olmadığından onu düzene bağlayan zincir sağlam değildir. Sıklıkla kopar ve işsizleşir. Bu zincire sıkıca tutunmasını gerektirecek bir neden yoktur. O yüzden onu riske sokmaya yatkındır. Hak alma mücadelesine, devrim ve sosyalizm mücadelesine daha önce katılma olasılığı yüksektir.
İşsizlerin artık iş bulma umudu kalmayanların ise kaybedeceği zincirleri de yoktur. Özellikle iş bulma umudu kalmayanlar için zincirsizler demek daha isabetli olur. İşsizliğin kronikleştiği emperyalist küreselleşme döneminde yıllarca işsiz kalıp, yoksulluk ve sefalet içinde umutsuzlaşıp intihar etme, hırsızlık, çetecilik, uyuşturucu satmak/kullanmak, gerici-faşist partilere yönelme gibi gerici ve çürüme eğilimleri dönemsel olarak sergilerler.
Son iki katmanın devrimcileşme potansiyeli yüksektir. Devrimci bir işçi hareketi yaratmanın öncelikli özneleri olmaya adaydırlar.
İşçiler Arasındaki Rekabet Zayıf Düşürür
Bütün bu farklar burjuva ideolojisinin de etkisiyle işçiler arasındaki rekabeti körükler ve birbirine yabancılaştırır. İşini kaybetmemek için daha düşük ücretle çalışmaya razı olur; kazanılmış haklarının törpülenmesine boyun eğer. Yanı başında işten atılan, hakları gasp edildiği için direnişe geçen, işçi kardeşiyle dayanışmaktan imtina eder. Diğer yandan işsizlikten kurtulmak için daha düşük ücretle çalışmayı kabul eder. Böylece ücretlerin genel olarak düşmesine katkı verir. Grev kırıcılığına yeltenerek direnişin kısa sürede sonuç almasını engeller. Dayanışma ruhu körelir. Rekabetçi, bencil ve bireyci insanlar haline gelirler. Bütün bunlar işçileri insani doğasına yabancılaştırarak sınıf mücadelesinde zayıf düşürür.
İşçi sınıfının bireyleri ve katmanları arasında geçici çıkar farklılıkları olsa da, bu bireysel ve grupsal çıkarların peşinde koşup rekabete girmek sınıfın genel çıkarlarına zara verir. Her bir işçi ve işçi katmanı er veya geç bu zararın mağduru haline gelir. İdeolojik erozyona uğrarlar. Bu yol işçileri birleşik ve nihai çıkardan, kurtuluşundan uzaklaştırmakla kalmaz, güncelde de patrona, burjuva sınıfa ve sermaye devletine karşı onu zayıf düşürür. Çünkü burjuvazi TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı burjuva partileri, devleti ve hükümetiyle örgütlenmiştir. Burjuvazi tepeden tırnağa kadar örgütlü biçimde ve en yüksek düzeyde burjuva sınıf bilinciyle donanmış durumdadır. İşçi sınıfı ve ezilenlere karşı bu örgütlülük ve bilinçle mücadele ederken, işçi sınıfı örgütsüz, sınıf bilincinden uzak bir tarzda, bireyci ve bencil duygu ve düşüncelerle kendi arasında rekabete girerse kaybetmek kaderi olmaya devam eder. Oysa sendikal ve politik örgütlülüğünde ısrar ederse sadece bugün ekonomik ve demokratik haklarını genişletmekte kalmaz nihai kurtuluşuna da ulaşmanın yolunu açar. Sınıfsız ve sömürüsüz bir geleceğe yürür.
Ekonomik Sendikal Mücadele Yetmez
Sınıf mücadelesi sır ekonomik çıkarlarla daraltılamaz. Bu yollan ne devrimci bir işçi hareketi yaratılabilir, ne politik özgürlüklerini bütünlüklü olarak elde edebilir, ne de emek sömürüsünü ortadan kaldırarak nihai kurtuluşa ulaşabilir.
Sınıf çıkarları ve mücadelesi üç katmandan oluşur. Bunlar ekonomik çıkarlar, ekonomik çıkarların soyutlaması olan politik çıkarlar ve politik çıkarların soyutlaması olan teorik-ideolojik çıkarlardır. İşçi sınıfı başarıya ulaşmak istiyorsa bu üç alanda da mücadeleyi yükseltmek zorundadır.
Yaklaşık son 70 yıldır burjuvazi işçi sınıfı ve ezilenlere karşı küresel düzeyde birleşik yeni bir mücadele biçimi devreye sokulmuştur. O da moral-psikolojik savaştır. O yüzden işçi sınıfı mücadelesinde moral-psikolojik üstünlüğü elde tutabilmek için de mücadele etmek zorundadır.
Bu mücadeleyi başarıyla yürüterek devrimci bir işçi hareketi yaratabilmesinin koşulu, bütün bu mücadele alanlarının hepsinde işçi sınıfına önderlik edebilecek, bilimsel sosyalizm teorisiyle donanmış, politik ve örgütsel mücadelede yetkinleşmiş partisiyle, bütünleşmeye ihtiyacı vardır.
Sınıf Bilinci
İşçi sınıfının çıkarları ortaktır. Sendikalarda ve partilerinde örgütlenmelidir. Ancak bununla kendini sınırlandıramaz. İşçi sınıfının birliği ve mücadelesi, kent ve kır yoksulları, Kürt halkı, kadınlar, LGBTİ+’lar, ezilen ulusal ve inanç topluluklarından bağımsız olmadığı gibi; onlar olmadan özü politik özgürlükler olan anti-faşist, anti-emperyalist, anti-sömürgeci, cins özgürlükçü demokratik devrimi gerçekleştiremez. İşçi sınıfı aynı zamanda bütün emekçilere ve ezilenlere önderlik yapma tarihsel misyonuyla karşı karşıyadır. Sadece işçi olmaktan kaynaklanan sorunlara yoğunlaşarak salt kendi hak alma mücadelesiyle bu rolünü oynayamaz. Aksine bütün toplumsal sorunlara odaklanmış tüm ezilenler ve emekçilerin politik özgürlük ve hak arama mücadelesine sahip çıkmalı, onun en önünde yürümeyi hedeflemelidir.
İşçi sınıfının sınıf bilinci ne salt ekonomik ve sendikal bilinçtir, ne de diğer ezilenlerin talep ve özlemlerinden kopuktur. Sınıf bilinci sosyalizm perspektifiyle işçi sınıfının ekonomik-politik çıkarlarının ve ezilenlerin politik talep ve özlemlerine önderlik edebilme bilincidir.