“Gölgeler içinde” Erdem Tepegöz’ün senaryosunu yazıp yönettiği bir işçi filmidir. Film yeri ve zamanı bilinmeyen bir hikaye anlatır. Kamera fabrika bölgesi denilen madenin yeryüzünde çalışanlarına odaklanır.
Zamansızlık ve mekansızlık, çok eski harabeye benzeyen fabrika, devasa ve eski makinalar, kimsenin tam olarak ne işe yaradığını bilmediği bölümler, her dakika işçileri izleyen kameralar, hiç görünmeyen nerede oldukları ve nasıl müdahale ettikleri bilinmeyen yapı sahipleri gizemle distopik bir dünya hissi uyandırıyor. Sanki dünyayı makinalar yönetiyor.
Belli ki senarist bu yolla kapitalizmde işçilerin yaşadığı yabancılaşmayı ve bunu aşmanın yollarını metaforik yöntemle, yer yerde imgeler ve sembollerle anlatmayı tercih etmiş.
Öğretilmiş Burjuva Bilinç: Sorgulama, Boyun Eğ, İtaat Et
Her şeyden önce bu yapıda, arkasında ‘gizemli’ bir gücün bulunduğu mutlak bir mekanik işleyiş hakim, işçiler tam bir itaatle bu işleyişe tabidir. Zamanında fabrikaya gelmek, verilen görevi eksiksiz yapmak, saati geldiğinde makinanın verdiği yemeği yemek, paydos saatinden sonra yapının bitişiğindeki işçi barakalarında uyumak zorundadırlar. Bunun dışında bir yaşamları yoktur. Fabrikadaki işleyişe boyun eğmek adeta bir inanca dönüşmüştür. Sisteme ayak uyduramayana/uydurmayana yemek ve iaşe verilmez İşçiler fabrika kurallarının dışına çıkmaktan, işleyişi sorgulamaktan, işsiz kalmaktan ve kaza geçirmekten korkarlar. İşten atılanlar ve kaza geçirenler kaybolur. İzleyici onların akıbetinin tam olarak ne olduğunu öğrenemez, ama ölümden beter bir durumla karşı karşıya oldukları ima edilir.
Emeğine Ve Üretime Yabancılaşma
İşçilerin neyi, niçin ürettiklerinin kendileri için bir önemi yoktur. Aslolan boyun eğmek ve çalışmaktır. Fabrikaya, onun işleyişine, arkasındaki güce, ürettiklerine yabancıdırlar. Bunların hiç biri ilgi alanlarına girmez. İlgilenmemeleri, sorgulamamaları ve bu konuları düşünmemeleri öğretilmiştir.
Senarist “yapı”yı bütün yabancılaştırıcı unsurlarıyla hem bir fabrika hem de kapitalizmin metaforu olarak önümüze koyar. İşçilerin kolektif emeğinin sömürülmesiyle yapılmış fabrika ve ürettikleri mala işçiler yabancıdır. Ne olduğu, ne işe yaradığıyla ilgilenmezler. Kendi dışında şeyler olarak algılamaları çarpıcı şekilde sergilenir.
Fabrika aynı zamanda kapitalizmi simgeleyen bir yapıdır. Sistemin işçiler üzerinde mutlak, bir hegemonyası vardır. Burjuva hegemonya yaşamlarının her alanına egemendir. İşçiler makineleri kullanan birer özne değil, tam tersine, işçilerin el konulan emeğinin ürünü olan makinaya tabi nesnelerdir. İşçi makinanın uzantısı haline gelmiştir. İşçiler o derece araçlaştırılmıştır ki, sistem onları sadece fiziki olarak yıpratmamaktadır, aynı zamanda ruhsal ve duygusal enerjilerini de emmektedir. İşini yapmayan, sistemi sorgulayan aç kalır dahası “yapı”dan atılır, işsiz kalır. Akıbeti belirsizdir.
Görünmeyen, bilinmeyen bir güç yapıya ve işçilere hükmetmektedir. Arkasında insan olduğu varsayılır. Ama kimseyi göremezler. İki işçi fabrikanın işleyişini ve “yapı”yı sorguladıkça sistemin derinliklerine nüfuz eden başka bir yüzü olduğunu açığa çıkarırlar.
Sistemi Sorgulamak
Sistemi sorgulayan doğal işçi önderleri başlangıçta hem sistemin yaptırımlarıyla yüzleşir, hem de bu arayışın sonunda bütün işçilerin zarar göreceğini, felakete uğrayacaklarını düşünen işçilerin tepkisiyle karşılaşırlar. Yılmayan doğal işçi gönderi sistemin açıklarını keşfettikçe diğer işçileri de ikna edip kazanır. Üretimi durdurunca yeraltından gelen uğultunun sahipleri yer altında çalışan işçiler yeryüzüne çıkar. Böylece ilk defa kendileri dışında işçilerin varlığını fark ederler. Daha önce daha büyük bir sınıfın parçası olduklarını seziyorlardı, bu gizemi çözerek bunun gerçek olduğunu gördüler.
Bununda bir metafor olduğu açığa çıkar. Kapitalist sistem içinde işçiler düzeni sorguladıkça ve mücadele ettikçe aralarındaki çelişkileri aşıp birleşebilirler.
Farklı sektörlerde çalışan işçilerle çıkarlarının ortaklaştığını anladıkça, birbirlerini görmelerini ve birleşmelerini engelleyen setler aşıldıkça sınıf bilincine ulaşırlar.
Filimde yeryüzünde çalışan doğal işçi önderinin yer altında çalışanların varlığına dair bazı ipuçlarını yakalamışsa da tek başına çabaları sonuçsuz kalın. Ancak birleşip harekete geçtikçe, yani greve gittiklerinde yeraltında çalışanların yerüstüne çıkmalarını sağladılar.
Böylece yapının işleyişi sorgulandıkça, arkasındaki “gizem”li güç araştırıldıkça doğal işçi önderleri hem yapının arkasındaki gücün saldırısına hem de yaptırımlarına maruz kalırlar. Bu saldır ve yaptırımlar; korkup tedirgin olan, itaat etmeyi alışkanlık haline getirmiş, başka türlüsünü bilmeyen işçilerin tepkisinin başlangıçta doğal işçi önderine yönelmesine yol acar. Ama saldırılar karşısında bedel ödeme pahasına yılmayan işçi önderi, işçilerle tartışarak yapıdaki bozuklukları ve haksızlıkları anlatır. İşçileri ikna etmek için yeni yol ve yöntemler bulmaya çalışır. İşçi önderi sıra dışı bir yöntemle ve zekice bir kanıtı ortaya çıkarınca, ilk olarak işçi önderine en çok tepki gösterip muhalefet eden işçi şaşkınlığını ortaya koyarak ikna olduğunu belli eder.
Birleşmek Harekete Geçmek ve Sınıf Bilinci
Uğradıkları baskı ve haksızlıkları fark edip bilince çıkarmak yetmez; haksızlıklara son vermek ve baskıyı aşmak için yapıyı değiştirme ve dönüştürme mücadelesi vermek gerekir. Tek başına bir ya da birkaç işçi önderinin başa çıkacağı bir durum değildir. Birleşmek ve ortak hareket etmek gerekir. Bu eşiği geçen işçiler, ancak o zaman yapı içinde kendilerinden daha ağır koşullarda çalışan işçilerin varlığını fark ederler ve onlarla birleşirler. Sınıf olma bilincine varmanın başlangıç eşiği bu olsa gerek.
“Gölgeler içinde” kaybolmuş işçiler farkındalıkları geliştikçe, gizemler aşılır, gizemleri çözüldükçe her taraf aydınlanır, gölgeler kaybolur. İşçiler sadece çıplak gerçeği görmezler, onu dönüştürüp değiştirmenin de yolunu bulurlar.
İmgesel ve sembolik anlatımlar ile kullanılan metaforların arkasında anlatılmak isteneni böyle yorumlamak mümkün. Peki, siz nasıl yorumluyorsunuz.