Film, uluslararası sermayenin ucuz emek gücü sömürüsünün merkezlerinden biri haline gelen günümüz Bangladeş’inde geçiyor. Filmin hemen her karesine sinmiş olan yoksulluk ve sefalet; evsizlik, naylon çadırlarda barınanlar, baraka evler, harabe izlenimi uyandıran yoksul mahalleleri ve caddelerde eski model arabalarıyla Başkent Dakka’nın başlıca profili gibidir.
– Kadınlar üzerindeki çifte Sömürü Mekanizması–
Filmi daha özel yapan ise, genç kadın işçilerin çalıştığı bir tekstil fabrikasındaki sorunlara ve sendikal örgütlenmeye odaklanmış olmasıdır. Kadınların erkek egemen düzenin ve geri toplumsal değer yargılarının baskısı altında ezilmesinin ve cinsel sömürünün en çarpıcı örnekleriyle yüzleştiriyor seyirciyi.
Çocuk yaşlarında kız çocukların kendisinin iki üç katı yaşlarda erkeklerle evlendirilmesiyle işsiz ve evsiz kadınların seks işçiliği dışında yaşama tutunma dayanağının kalmamasıyla, evlilik vaadiyle kandırılarak cinsel sömürünün nesnesi olmasıyla, bu durum ortaya çıktığında da erkeğin aklanarak kadının aşağılanıp dışlanmasıyla ve işten atılmasıyla; evde baba ve koca, evin dışında bütün erkekler ve erkek egemen değer yargılarıyla kuşatılmasıyla; iş yerinde erkek patron ve denetçileriyle tam bir erkek egemen sermaye düzeni sergileniyor.
“Anlatılan senin hikayendir” değişini doğrularcasına, filimde anlatılanlar sanki binlerce kilometrelik mesafede bir ülkede değil, yaşadığım kentte veya mahallede/fabrikada yaşanıyor. Geçmişte emperyalist kapitalizm, günümüzde emperyalist “küreselleşmeci sistem tarafından iktisadi ve toplumsal olarak geri bıraktırılmış birçok mali-ekonomik sömürgenin profili gibidir bu filme yansıtılan Bangladeş.
Kadınların çalışma koşulları daha az dayanılır değildir. 200’den fazla genç kadının daracık bir fabrikada havasız bir ortamda çalıştırılması bir başka sorundur. Şık yangınların çıkmasına ve yangınlarda işçi ölümlerinin olmasına önlem alınmaz. Siparişler yetişsin diye aralıksız iki gün çalıştırılma, sonrasında zaman kaybı olmasın diye bir kaç saatlik uykuyu fabrikada yapmaya zorlama rutine dönüşmüş durumda. Güvencesiz, sağlıksız ve hızlı çalışmaya zorlama sonucu parmaklarını ve elini makineye kaptırma fabrikanın bir başka rutini arasında.
Maaşları o kadar düşük ki barındıkları derme çatma evlerin kiralarını ödemeye yetmez. Bu fabrikada günde 1600 den fazla tişört üretiliyor, bir tişört bir kadın işçinin maaşından daha pahalıya satılıyor. Dolayısıyla ürettikleri tişörtlerden birini satın alıp giymelerinin olanağı yoktur. Maaşlarını düzenli alamıyorlar, mesai ücretleri bin bir oyunla ödenmiyor. Peşine düşenler de işten atılmakla tehdit ediliyorlar.
-Emperyalist küreselleşme ve kapitalizmin Varoluş Krizinin Yansımaları-
Kâr oranları düşen uluslararası tekeller karlarını artırmak için başvurdukları birçok uygulamadan biri de fabrikaları emek gücünün çok ucuz olduğu ülkelere emek yoğun işleri taşımak oluyor. Filimde kadınların çalıştığı bu tekstil fabrikasının dünya tekellerine ait bir şirket olduğunu öğreniyoruz. İşçiler arasındaki diyaloglarda işbirlikçi aracılar ve onların temsilcisi vurgusu yapılıyor.
Aç gözlü patronlar daha yüksek ücret ödeme baskısı yaşamamak için erkek işçi çalıştırmıyor. Çok daha ucuza çalışmaya mecbur olan genç kadınları tercih ediyorlar. Bugünkü emperyalist Küreselleşmeci kapitalizmin genel bir eğilimidir bu.
Yüksek teknoloji sermayenin organik bileşimini büyütüp kâr oranlarını düşürdüğünden göreli artı değer sömürüsüne öncelik verilmiyor. Mutlak artı değer sömürüsü tercih ediliyor. Günlük çalışma saatlerinin uzunluğu, süreklileştirilmiş uzun mesai, geri teknoloji kullanımı, daracık, havasız binalarda üretim yapmak bu amaca yöneliktir. Her şey üretim maliyetlerini aşağı çekmek içindir. Bunların hepsi, emperyalist küreselleşme ve kapitalizmin varoluş krizinin sonuçlarıdır.
-Sendikalaşma Mücadelesi-
Filmin odaklandığı asıl eksen ise kadın işçilerin sendikal örgütlenmesi. İşçiler arasındaki diyaloglardan anlıyoruz ki daha önce fabrikada gizlice sendikalaşma faaliyeti yürüten doğal işçi önderi kadın çıkan yangında ölmüş. Yeniden yangın çıkınca işçiler derinden sarsılır. Bir arkadaşları daha yangında ölünce sarsıntıları açıları daha da büyür
İşçiler yeni bir kavşağa geldiklerini hissederler. Ya ağır çalışma koşullarına, iş kazasında uzuvlarını yitirme ve ölüm riskine rağmen çalışmaya devam edecekleri ya da bu cehennemden kurtulmak için sevmedikleri yaşlı biriyle evlenip başka bir cehenneme geçecekler. Bir genç kadın işçi ikinci seçeneği tercih eder.
Tam bu sırada, fabrikadaki yasadışı ve keyfi uygulamalara son vermek, maruz kaldıkları baskı ve sömürüyü sınırlandırmak için tesadüflerin de yardımıyla sendikalaşma ve mücadele yoluyla koşullarını kısmen de olsa düzeltme seçeneği ortaya çıkar. Türkiye de olduğu gibi Bangladeş’ de de sendikalaşmak ve ekonomik-demokratik mücadele sözde “Yasal”dır; ama bu hakkı kullanmak bir dizi zorluğu, filli engeli aşmak için bedel ödemek zorundadırlar. Patron sendikaya karşıdır. “Bu işyerine sendika girerse fabrikayı kapatırım, işsiz kalırsınız” tehdit ve şantajına başvurur. Sendikal faaliyet yürüttüklerinden şüphelendiklerini kolaylıkla işten atabilmektedir. Patron gerek duyduğunda işçilerin çantalarını arayabilmektedir. Nitekim bir kadın işçinin çantasında sendikaya başvuru formu bulunduğu için işten atılır.
Bu işten atma olayı sendikal mücadele yürüten işçileri sarsar, kimi işçilerde yola devam edip etmemede kararsızlıklara yol açar. Bu gelişmeler sendikal mücadeleye destek veren işçiler için olduğu kadar doğal işçi önderi Şimu için de sınav anıdır. Bu sınamalar Şimu’nun hem kararlılığını hem de sorun çözme becerisini test eder.
– Doğal İşçi Önderi Şimu’nun Kendini Aşma ve Kararlılık Sınavı-
Şimu başlangıçta kararsızlıklarıyla birlikte tesadüflerin yardımıyla ve kendiliğinden biçimde sendikalaşma girişimine öncülük etmiştir. Kendisine dışarıdan yardım eden sendika uzmanı kadınla birebir yaptıkları sohbetler, sendikaya üye olmayı kabul eden işçilere verilen seminerlerde, sendikal ve demokratik hakların bilinci ile mücadele istek ve kararlılığı büyümüştür. Artık daha güçlü bir irade sergiler.
Bu andan itibaren, denilebilir ki sendikalaşma mücadelesinin başarısında Şimu belirleyici bir rol oynar. Kararsızlığa düşmüş işçileri motive ederek işyeri barajını aşmak için bir hamle daha yapmaya ikna eder. Patronun sendikalaşma mücadelesinden vazgeçirmek için yaptığı tehdit ve şantaj ile eşinin kendisine karşı kullanılmasına boyun eğmez. Eşinin ve çevresinin mücadeleden vazgeçirmek için yaptıkları erkek egemen baskıya göğüs gerer.
Bu son noktada, sermaye ile erkek egemen sömürü ve baskının birliğinin kadın işçilere karşı, bir noktadan sonra nasıl açık hale geldiğini görürüz.
Şimu’nun sınavı burada bitmez devletle de yüzleşmek zorundadır. Bakanlığa verdiği sendikaya üye olan işçilerin başvuru formları işverene sızdırılır. Bakan sendikaya çalışma izni vermemek için oyalayıcı tavırlar sergiler. Şimu bunları bazen işçilerin birliği ve kararlılığını yansıtarak bazen de bireysel yaratıcılık ve girişkenlik sergileyerek bulduğu çözümlerle aşar.
-Anlatılan Senin Hikayendir-
“Madde in Bangladeş” filminden birçok işçi ve işçi önderi kendine dersler çıkarabilir. Bir diğer yan ise bu ve benzer filmler dünyanın neresinde olursa olsunlar, mali-ekonomik sömürgelerde çok az farkla işçiler benzer sorunlarla boğuşmakta oldukları duygusunu yayarlar. Bu da enternasyonal mücadele duygu ve düşüncesine zemin olur. Sonrası sınıfsız, sömürüsüz ve cins eşitlikçi bir dünya için işçilerin uluslararası birliğidir.
Oyuncular: Mayabi Rahman, Novera Rahman, Parvin Paru, Rikita Nandini Shimu, Shahana Goswami